Ayşegül Şerife Akçakaya

Kim koruyacak bu çocukları?

Ayşegül Şerife Akçakaya

Son zamanlarda ülke gündeminde Manisa’da yaşanan bir olay var. Birçoğumuzun görüp bu kadarı da olmaz artık dediği bir olay. Otizmli bir çocuğun, bir okul müdürü tarafından merdivenlerden itilmesi… İnsan ister istemez şunları soruyor: Bir çocuğun ağırlığı ne olabilir ki? Onu merdivenlerden itecek kadar hangi yükü taşımış olabilir bir yetişkin? Daha bu sorular zihnimizde yankılanırken bu kez Kayseri’den gelen iddialar hepimizi tekrar sarstı. İddialara göre Talas’taki özel bir okulda, bir öğretmenin doldurduğu gelişim raporuna düştüğü not, insanın içindeki ışığı söndürecek kadar acı. Bir öğrencinin davranışlarını hayvani benzetmelerle tarif etmek… Düşüncesi bile tüyler ürpertici değil mi? Bir çocuğu anlamakla yükümlü bir eğitimcinin, çocuğu küçümseyen bir dile sığınması… Üstelik velinin ifadesine göre görüşme sırasında da aynı üslubu sürdürmüş. ‘Sizin çocuğunuz bunu anlatabiliyor mu?, ‘Madem öğretmen benimsemedi, neden okuldan almıyorsunuz? ‘Özür dileyecek bir şeyimiz yok.’

İşte tam burada insan duruyor. Çünkü mesele artık bir çocuğun davranışı değil, yetişkinin vicdanı. Öğretmenlik sadece ders anlatmak değildir. Sınıfa girince ceketinin cebinden bilgi çıkarıp dağıtmak değildir. Öğretmenlik bir çocuğun dünyasına dokunmaktır. Düşen bir öğrenciyi kaldırmak, kelimeleriyle iyileştirmek, bakışıyla yüreklendirmektir. Eğitim uzmanlarının da dediği gibi, bir öğretmenin kullandığı kelime, öğrencisine duyduğu değerin aynasıdır. Eğer bir çocuk raporda papağana benzetiliyorsa, bir başkası koridora atılıyorsa, bir diğeri merdivenlerden itiliyorsa, o zaman asıl sorun çocuklarda değil, yetişkinlerde aranmalı bence. Çünkü hiçbir çocuk, hiçbir davranış, bir küçümseme cümlesini hak etmez. O daha çocuk nasılsa unutur, o daha çocuk nasılsa anlamaz gibi cümleleri çok kez duyuyoruz. Ama hayır asıl çocukken yaşadıklarımız, travmalarımız hayatımız boyunca bizi en çok etkileyen şeyler.

Şimdi bu olaylar bize şunu gösteriyor: Türkiye’de eğitim sisteminin bazı noktalarında ciddi bir yorgunluk, duygusal bir tükenmişlik var. Öğretmenliğin neden kutsal bir meslek olduğunun unutulduğu bir an. Kutsallık diploma ile gelmiyor. Kutsallık, çocuğa gösterilen özenle, sabırla, şefkatle geliyor. Velinin de dediği gibi, bir öğretmen çocuğun hayatına yön veren kişidir. Ve bu sorumluluk, yanlış bir kelimenin bile bir çocuğun kalbinde nasıl yaralar açabileceğini anlamayı gerektirir. Okullar en güvendiğimiz yerler olması gerekirken bu olayları duyunca insanlar artık çocuklarını okula endişe içinde göndermeye başlayacak. Çünkü çocukları öğretmenlere, okul müdürüne emanet ediyorlar. Biz daha akran zorbalığının önüne geçmeye çalışırken öğretmenlerin bu davranışları hepimizi hayal kırıklığına uğrattı ne yazık ki.

Kayseri’deki velinin aktardığı fotoğraflar, etkinliklerde kenara itilmiş bir çocuk… Düşünün, sınıfın neşesinden uzak, bir köşede bekleyen minik bir kalp… Belki annesinin akşam eve geldiğinde gözlerine baktığında konuşamadan anlattığı bir yalnızlık… Bizler yetişkinler olarak, bu ülkede yaşayan milyonlar olarak, kendi aramızda tartışırken çocukların sesini duymayı unutmayalım lütfen. Onlar konuşamasa bile kalpleri kırılıyor. Kırıldığı da çok belli oluyor.

Bu ülkede öğretmenlik mesleğini büyük bir aşkla yapan binlerce insan var. Ve onların emeği, vicdanı, çabası asla tartışma konusu değil elbette. Fakat içimizde bir yerlerde yanlış yapan biri çıktığında, susarsak aynı yanlışa ortak oluyoruz.

Manisa’da merdivenden itilen çocuk da, Kayseri’de raporla küçümsenen o çocuk da bizlerin çocukları. Bu olayların her biri bize şunu hatırlatıyor: Bir çocuğun kaderi bazen sadece bir yetişkinin seçtiği kelimede saklıdır. O kelime, ya bir çocuğu yükseltir ya da merdivenlerden itildiği o karanlık boşluğa bırakır.
Dilerim bundan sonrası için tüm çocuklarımız, onlara uzanan ellerin merhametli, onlara bakan gözlerin anlayışlı, onları anlatan kelimelerin iyileştirici olduğu bir eğitim ortamında büyür.
 

Yazarın Diğer Yazıları