Benimle yaşıt, 29 yaşındaki bir arkadaşımın ölümü beni derinden sarstı. Aynı yaşta olduğun birinin hayattan bu kadar erken kopuşuna tanık olmak, insanın içindeki tüm dengeleri alt üst ediyor. Yirmili yaşların sonu, insanın hâlâ genç hissettiği, hayallerini taze tuttuğu, gelecek planlarını kurmaya devam ettiği bir dönemdir. Fakat ölüm böyle düşünmez. Yaşı beklemez, hazırlığı önemsemez, zamanı kollamaz. Bir anda gelir ve geriye hayatın ne kadar kırılgan, ne kadar geçici olduğu gerçeğini bırakır.
Biz insanlar büyük bir yanılgıyla yaşıyoruz aslında,
Hiç ölmeyecekmişiz gibi…
Günlük telaşlara boğuluyoruz, yetişmeyen işlere, küçük meselelere odaklanıyoruz. Sanki sonsuz bir zamanımız varmış gibi davranıyoruz. Bir aramayı ‘yarına’, bir buluşmayı ‘müsait olunca’, bir gönül almayı ‘fırsat bulunca’ erteliyoruz. Hatta bir teşekkür bile bazen içimizde kalıyor.
Ama ölüm ertelenmiyor.
İstersen genç ol…
İstersen anne ol, baba ol, istersen çocuk…
Fark etmiyor. Ölüm gerçeği her an bizimle yürüyor; nefes aldığımız her saniye o görünmez mesafe biraz daha kısalıyor.
Belki de bizi en çok sarsan, ölümün kendisi değil; yaşamın aslında ne kadar geçici olduğunu fark edişimiz. Benimle aynı yaşta birinin gidişi, bana bir kez daha gösterdi ki yarın garantimiz yok. Bugün varız, yarın… Kim bilir?
Yine de ölümün bu sessiz hatırlatması karamsarlık değil, bir çağrı olmalı bize:
Ertelememeye…
Sevdiklerimize daha sık sarılmaya…
Kırgınlıkları büyütmemeye…
İçimizdeki sözleri söylemeye…
Hayallerimizi ötelememeye…
Çünkü hayat kısa.
Çünkü biz geçiciyiz.
Ve geriye bırakabileceğimiz tek şey sevgimiz, izimiz ve bir kalpte bıraktığımız sıcaklık.
Ölüm her an bizimle, evet… Ama yaşam da bizimle.
Hangisini daha çok hissederek yaşayacağımız ise bizim elimizde.
Ve belki de asıl mesele, ölümün bizden aldıklarında değil…
Bize bıraktıklarındadır.
Kalanlara düşen, gidenlerin ardından ağlamak kadar; onların yarım kalan gülüşlerini, umutlarını, iyiliklerini yaşatmak… Çünkü bazı insanlar erken gider ama bıraktıkları iz, bizim ömrümüzden daha uzun sürer.
Biz, onların hatırasını her nefeste taşıyarak aslında bir gerçeği kabul ederiz:
Ölüm ayırır, ama sevgi kalır.
Ve sevgi kaldığı sürece, gidenler aslında tamamen gitmiş sayılmaz…