Ortadoğu’da yine ne yazık ki barut kokusu ağır basıyor. İran ile İsrail arasında artan gerilim sadece sınırlarda değil, ekranlarımızda, cebimizde, alışveriş sepetimizde ve ruh halimizde yankılanıyor. Eskiden uzak bir coğrafyada olan her şey artık çok yakın. Savaşın gölgesi sadece haritalara değil, ekonomik dengelere de düşüyor. Üstelik en çok da bizim gibi kırılgan, umutlu, direnmeye çalışan ama yorgun ülkeleri etkiliyor.
Petrol Yükselirken Umut Azalıyor
Savaş haberleri düşer düşmez dünya piyasalarında petrol fiyatları yukarı fırladı. Bu bizi neden ilgilendiriyor? Çünkü arabamıza koyduğumuz yakıttan tenceremizdeki yemeğe kadar her şey bu artıştan etkileniyor. Türkiye enerjide dışa bağımlı. Yani dünyada petrol pahalanırsa, bizde enflasyon canlanıyor. Akaryakıtta başlayan zam, pazara kadar uzanıyor.
Dolar, Altın ve Biz
Böyle zamanlarda herkes güvenli limanlara yönelir. Yatırımcı dolara, altına sığınırken, bizim paramız biraz daha değer kaybeder. O kayıpla birlikte alım gücümüz erir, elimizdeki maaş ay sonuna yetişmemeye başlar. Ekonomi kitaplarında buna küresel dalga etkisi derler ama biz onun adını market raflarında, faturaların köşesinde, çocuklarımızın ihtiyaçlarında koyarız.
Ara Bulucu Olmak Güzel Ama…
Türkiye bu tür krizlerde sesini yükseltmeye çalışıyor: Barış diyor, diyalog diyor. Bu çaba kıymetli ama tek başına yetmiyor. Diplomasi güzel, ama onun içini dolduracak bir ekonomik güven, tutarlı bir dış politika gerekiyor. Aksi halde, sadece konuşan ama dinlenmeyen bir ülke pozisyonunda kalabiliriz. Üstelik içeride işler yolunda değilken dışarıya güçlü görünmek her geçen gün daha zorlaşıyor.
Biz Zaten Yorgunduk
Gerçek şu ki, bu savaş bizim halihazırda kırılgan olan ekonomimizi daha da zorluyor. Zaten yüksek enflasyonla boğuşan, geçim derdiyle her sabah uyanan bir halk için bu tür gelişmeler sadece “haber” değil doğrudan bir yaşam gerçeği. Üstelik bu sorunları doğurmadı bu kriz, sadece üzerindeki tozu silkeledi, daha görünür hale getirdi.
Bazen düşünüyorum da biz bu coğrafyada hayatta kalmayı, dirençli olmayı, umut etmeyi çok iyi biliyoruz. Ama artık sadece direnmek değil, iyileşmek de istiyoruz. Bunun yolu ise içeride ekonomiye nefes aldıracak adımlardan, dışarıda ise güven veren bir duruş sergilemekten geçiyor. Çünkü biz, sadece barış istemiyoruz… Hak ettiğimiz hayatı da yaşamak istiyoruz.