Hayatlarımızın görünmeyen mimarları: Öğretmenlerimiz… Kalabalık sınıfların içinden sesimizi duyup potansiyelimizi fark eden, yanıldığımızda kızmadan doğrusu için yeniden cesaret veren, yolumuzu şaşırdığımızda buradayım diyen o koca yürekli insanlar.
Öğretmenlik bir meslek değildir aslında bir sabır sınavıdır, bir karakter inşasıdır, bir gönül işidir. Her gün farklı hikayelerle dolu çocukların içinde, her birine ayrı ayrı ışık olma çabasıdır. Bazen tek ödülü bir öğrencinin gözündeki o minicik parıltı, bazen bir ‘‘Hocam sayenizde başardım…’‘ cümlesidir. Bugün sınıfa girerken yüzündeki o yorgun ama gururlu ifade, aslında ülkenin geleceğini nasıl omuzladıklarının en sade göstergesidir.
Bu yazıyı yazarken kendi hayatımdaki en özel öğretmeni düşünmemek mümkün değil: Ablam Şengül Özcan Tutar’ı… Onu sınıfa adım atarken görmesem bile, öğrencilerine duyduğu sevgiyi her kelimesinden, anlattığı her anısından hissediyorum. Ertesi günkü ders için heyecanlandığına, bir öğrencisinin küçük bir başarısıyla kendi çocuğu başarmış gibi sevindiğine defalarca şahit oldum. Ablam öğretmen olmayı seçmedi aslında, öğretmenlik onu seçti diye düşünürüm hep. Çünkü onda her öğretmende olması gereken üç şey var: Vicdan, sabır ve kalpten gelen bir merhamet…
Bazen yoruluyor, bazen kırılıyor belki. Ama sabah yine sınıfa girdiğinde tüm yorgunluğunu unutup bir çocuğun dünyasını güzelleştirmek için elinden geleni yapıyor. Ve ben onunla gurur duyuyorum. Bu ülkenin geleceği, sınıfların kapısından içeri giren o fedakar insanların yüreğinde büyüyor. Bugün, öğrencilerinin hayatına dokunan tüm öğretmenlerin günü…
Ve elbette ablam gibi, mesleğini bir görev değil bir yaşam biçimi olarak benimseyen tüm güzel yüreklerin günü.
24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun.
Ülkemize kattığınız her değer için iyi ki varsınız.