Hayatta insanı en çok yoran şey bana göre yüksek sesle söylenen sözler değil de bir şey olmamış gibi davranan sessizlik. Çünkü bu sessizlikte söylenmeyen kelimeler değil, duyulmayan duygular birikir. Her şey yolunda gibi görünürken içte fark edilmeden büyüyen bir yorgunluk, bir eksiklik kalır. İnsan bazen büyük olaylarla değil, küçücük bir anın içinde kırılır. Ne bir tartışma, ne sert bir söz gereklidir. Bazen sadece sessizlik…
Bazen bir kararın dışında bırakılmak, bazen “biz” denmesi gereken yerde “ben” denilmesi… Ve insan o anda sessizce içine döner. Güven tam da böyle zamanlarda yıpranır işte. Çünkü güven sadece sadakatle, sadece sözle kurulmaz. Asıl gücü, birlikte atılan adımlarda, birlikte alınan kararlarda saklıdır. Birlikteliğin hissedildiği yerde büyür, dışarıda bırakıldığında ise sessizce eksilir. Ve eksildikçe bir soru yankılanır insanın içinde: “Ben neden dahil edilmedim?”
Bu sorunun cevabını çoğu zaman kimse vermez. Ama cevap verilmese de sessizlik insanın zihninde uzun süre konuşur. Hayal kırıklığı da böyle başlar aslında. Büyük olaylarla değil küçük bir duygunun yoksayılmasıyla. Bir beklentinin sessizce karşılıksız kalmasıyla. Karşı taraf belki de farkında değildir ama, kalbin tuttuğu kayıt farklıdır. Çünkü mesele çoğu zaman yapılan bir şey değil, yapılmayanın ardında gizlidir. İnsan kendini anlatmakta zorlanır. Çünkü karşısındaki “Ne var bunda?” diyebilir. Ama işte tam orada büyür kırgınlık. Mesele, görünürdeki bir eşya değil, ona yüklenen anlamdır. Mesele, fiziksel bir mesafe değil, hissedilen uzaklıktır. Ve mesele çoğu zaman sadece bir an değil, o anda duyulmayan bir kalptir. O kalbe karşı duyarsız davranılmasıdır.
Aslında insanı en çok yoran şey en güvende hissettiği yerde kırılmak olur. Çünkü o yerin sarsılmaz olduğunu düşünürsün. Ama hayat bazen çok basit şeylerle sınar bizi. Kimse görmese de içimizde bir şey kırılır. Ve kırılan şey her zaman ses çıkarmaz. Ama kalır.