Bir çocuğun hayatına son verildi. Hepimizin televizyondan ya da sosyla medyadan adını duyduğumuzMattia Ahmet Minguzzi. Sokak ortasında, 14 yaşında, kaykay malzemesi almaya gitmişti.Şimdi bu cümleye alışmış bir toplum olduk. Bir çocuk öldürüldü diyoruz ve hemen arkasından telefonumuzu kontrol ediyoruz, gündeme geçiyoruz.Çünkü bizde artık ölüm sıradan, adalet ise lüks hale geldi.
Dava sonuçlandı. İki sanık ceza aldı iki sanık beraat etti. Yani adalet, tıpkı ülke gibi yarım kaldı. Bir çocuğun hayatı elinden alındı ama bazıları suçsuz sayıldı. Belki kanuna göre haklılar. Ama vicdana göre? Kanunla vicdanın arasına bu kadar mesafe koyan bir sistemin adı hala adalet olabilir mi? Bir anne ‘Ben artık ilahi adalete inanıyorum’ dedi. Dikkat edin, bu cümle her geçen gün daha çok ağızdan çıkıyor. İnsanlar devlete, yargıya, kuruma değil gökyüzüne sığınıyor. Çünkü yeryüzünde adalet bulamıyorlar.Adaletin terazisi artık kim için dengede? Adaletin gözü bağlı derlerdi. Ama bizde adaletin gözleri değil, kulakları da kapalı artık. Bağıran anneye, ağlayan babaya, sokakta adalet isteyenlere kulak vermiyor kimse. Dosya kapanıyor, mahkeme bitior, ama toplumun içindeki yara kapanmıyor. Yıllardır hukukun üstünlüğü deniyor ama yaşadığımz her olay üstünlerin hukukunu hatırlatıyor bize sanki. Birinin cezası hafifletiliyor, diğeri beraat ediyor, biri iyi hal indirimi alıyor. Ve sonra bize adalet yerini buldu deniyor. Ama kimse çıkıp sormuyor: Kim için yerini buldu bu adalet? Ölenin mi, öldürenin mi, susturulanın mı? Hukuk doğru olabilir, ama adalet yanlış. Evet, belki hakim kanunlara uygun karar verdi. Ama kanun her zaman adil midir? Şimdi düşününce Kadir Şekerci olayı aklıma geldi. Amacı sadece bir kadının hayatını korumaktı ama hapis cezasıyla yargılanmıştı. Kimse bir kadını müdafaa etti demedi, iyi hal indirimi almadı. Şimdi küçücük bir çocuğun hayatına bile isteye son veren o iki kişi beraat ediyor. Şaka gibi geliyor değil mi? Ama ne yazık ki gerçek.
Bana göre hukuk doğru olsa da, sonuç yanlışsa, o sistemin bir yerinde çürüme başlamıştır. Bir çocuğun ölümünde dört kişi varsa, biri bıçak tutarken diğerleri seyrediyorsa, yardım etmedi diyerek beraat vermek sadece kanunu değil, vicdanı da öldürür.
Bir zamanlar adalet, insanın en büyük güvencesiydi. Şimdi ise bir dosya numarasından ibaret. Biz sustukça, bu ülkede adalet yok deyip geçtikçe, o adalet biraz daha eksiliyor. Bugün Minguzzi için sustuk, yarın başka bir çocuk için sustuğumuzda, artık konuşacak kimse kalmayacak.
Adaletin terazisi metalden değil, insandan yapılır. Ve o insan terazisi bozulduğunda, mahkeme kararları sadece kağıt parçasına dönüşür. Artık yavaş yavaş adalete inancını kaybedenlerin ülkesi oluyoruz. Ve bence bu, verilen her beraatten daha acı bir sonuç.