Şehrimiz de dört gün önce Üniversite hayatına devam ettiği okulunda bir anne daha cani bir eski eş kurbanı oldu maalesef. Her gün yeni bir isim ekleniyor hayatımızın acı hanesine. Bir kadın, bir çocuk daha dahadaha…
Yazımın hemen başında şunu belirterek başlamak isterim. Meydana gelen vahşette olayın yaşandığı Üniversitemizde bir zafiyet yada güvenlik açığı olduğunu düşünmüyorum. Böyle demek kolaycılık olur. Zira suçlu yazımın devamında da değineceğim üzere yetersiz adalet sistemi, görmedim, duymadım, bilmiyorum, bana dokunmayan yılan yaşasın duyarsızlığı ve vicdansızlığı ile hepimiziz.
Bir annenin gözyaşı, bir babanın yüreğindeki ateş, öksüz kalan çocuklar, paramparça hayatlar. Ama hepimiz her cenaze sonrası aynı cümleleri kuruyoruz: “Bu son olsun.” Lanet olsun ama OLMUYOR..
Kadın ve çocuk cinayetleri, sadece adli bir mesele olmaktan çıkmış, toplumun vicdanına saplanmış paslı bir bıçak, milli ve manevi değerlerimizden kopuşumuzun delili, medeniyet iddiamıza vurulmuş ağır bir darbedir.
Bu ülke, bin yıllık tarihinde nice badireler atlatmış, türlü acılar yaşamış ama her defasında yeniden ayağa kalkmayı bilmiştir. Depremler gördük, yokluk yaşadık, Savaşlar yaşadık, onlarca yıldır süregelen terörle muhatap olduk. Fakat ne olursa olsun insanlık onurumuzu kaybetmedik yada öyle sandık. Bugün karşımızda kapkara bir resim, vicdanları kanatan, insanlığımızı sorgulamamız gereken başka bir kara tablo duruyor, Kadın ve çocuklara yönelen vahşet.
Televizyonlarda her gün, bir anne daha öldürülmüş, haber sitelerinde, bir çocuk daha istismar kurbanı olmuş haberleri nerdeyse rutin hale geldi ve maalesef adeta bu haberleri kanıksadık ve kabullendik. Her ölüm haberinin ardından koca bir millet olarak “Bu son olsun” demekten öteye gitmedik. Ama olmuyor. Çünkü Milli Manevi duygulardan töreden kültürden uzaklaşmış kirlenmiş bir düzen, neredeyse refleksi kalmamış bir Millet ve cezadan korkmayan cani, sapık bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Bizim kültürümüzde, inancımızda kadına el kalkmaz, çocuğa başka gözle bakılmaz. Analarımız hep baş tacı edilir, çocuklara emanet gözüyle bakılırdı. Ya bugün.. Neden her geçen gün bu haberler çoğalıyor? Neden artık hiçbirimiz “Benim çocuğum güvende” diyemiyoruz?
Sebep çok basit. Maalesef Cezasızlık algısı, umursamazlık ve toplumda bozulan değerler silsilesi.Bir kadın defalarca şikâyet ettiği halde korunamıyorsa bu bir adalet zaafıdır. Bir çocuk, bir sapığın elinde hayatı kararıyorsa bu bir toplumsal çöküştür. Bir millet, kendi evlatlarının çığlığına kayıtsız kalıyorsa bu da ahlaki felakettir.
Artık yüksek sesle hatta hepimizin çığlıklar atarak konuşma zamanı geldi de geçiyor. Bu ülkede bazıları “Aile içidir karışmayın” diyerek şiddeti gizlemeye çalıştı ve halende gizleniyor. Bazıları “Töre, namus” gibi bahanelerle katliamlarına kılıf buldu. “İyi hal indirimi” diye katiller ödüllendirdi. Ve maalesef hepimiz olanları seyrederek sessiz kalarak suça ortak olduk.
Devletimiz elbette güçlüdür, ve milletinin yanındadır. Lakin devletin gücü evinde, okulunda işyerinde yada sokakta korkuyla yaşayan kadını koruyabildiği yerde belli olur. Devletin adaleti ağır işlerse, suçlunun cesareti artar dolayısıyla suç da artar. O sebeple hukuk, her türlü şiddete taviz vermeden işletilmeli, ceza indirimleri bir şey söz konusu olmamalıdır. Bir insanı, eşini, kardeşini, çocuğunu katleden bir cani için “iyi hal” nasıl düşünülebilir? Bu akla da ve vicdana sığmaz. Elektronik kelepçe, uzaklaştırma kararı ve şikâyet merkezleri kâğıt üzerinde kalmamalıdır. Geç gelen adalet değil. Suç işlendikten sonra yakalanan katilin haberini izlemek bize teselli değildir. Hepimizin istediği taziye değil, güvende yaşamak, acabasız çocuklarımızın parklarda oynayabilmesidir.
Şunu da herkes çok iyi bilmelidir ki; Bu mücadele sadece devletin değil, toplumun tamamının meselesidir. Binamızda komşumuzda yada mahallede her ne derede bir çığlık duyuyorsak kulak kabartmak, destek olmak kapısını çalmak zorundayız. Okulda içine kapananagresif davranan yada arkadaşlarından ayrı takılan bir çocuk varsa öğretmen görmezden gelmemelidir. Bir kadın tehdit altındaysa komşusu “Beni ilgilendirmez” dememelidir. Çünkü ŞİDDET SESSİZLİĞİ SEVER. SESSİZLİK DE BÜYÜTÜR VE ÖLDÜRÜR…
Bu meselenin partisi, ideolojisi yoktur. Bu mesele bir insanlık, vicdan hatta milli onur mücadelesidir. Biz milletçe eğer kadınlarımızı koruyamazsak, çocuklarımızın geleceğini savunamazsak, onun dışındaki hiçbir başarının önemi kalmaz.
Buradan açıkça söylüyorum: Vahşete sessiz kalan herkes sorumludur. Sustukça sıra bize de gelir. Bugün başkasının acısı sandığımız şey, yarın kapımızı çalabilir. O yüzden susmayacağız. Bu ülkede bir kadına uzanan el kırılacak kadar güçlü bir hukuk, bir çocuğun gözyaşını dindirecek kadar merhametli bir millet olacağız. Biz böyle kazanacağız. Biz böyle adam olacağız.
Zira vahşete sessizlik ona ortak olmaktır.