Kayseri'nin yiğidi unutulmadı: Şehit Kepir Şükrü'nün taşa kazınan vasiyeti!

Bir asır önce cepheye yürüyerek giden Madazılı Kepir Şükrü'nün, 'Belki dönmem' diyerek diktiği taş hâlâ ayakta. O taş neyi hatırlatıyor, ardında nasıl bir hikâye saklı? Ayrıntılar Kayseri Anadolu Haber'de...

Kayseri'nin yiğidi unutulmadı: Şehit Kepir Şükrü'nün taşa kazınan vasiyeti!

Birinci Dünya Savaşı’nın en çetin yıllarıydı. Anadolu’nun dört bir yanında seferberlik davulları çalıyor, eli silah tutan herkes orduya çağrılıyordu. Develi’nin Madazı köyünde yaşayan Kepir Şükrü de o çağrıya kayıtsız kalmadı. Güçlü, çalışkan, taş gibi bir adamdı. Toprağı işler, kayayı evirir çevirir, taşlı araziden bereket çıkarırdı. O yüzden köyde ona ‘Kepir’ derlerdi.  Seferberlik haberi geldiğinde Şükrü, köydeki eşi ve iki çocuğuyla helalleşti. 'Vatan için gidiyorum' dedi. O yıllarda araç yoktu; askerliğe gidecek olanlar yaya yürür, dağları tepeleri aşardı.

‘Belki dönmem’ dedi, O taşı dikti

Yol, Ayvazhacı’dan Fenes’e bağlanıyordu. Şükrü, Ayvazhacı köyüne varmadan bir yamaçta durdu. Köyüne son kez baktı. Sessizce düşündü, ‘Bir daha görebilir miyim?’ Sonra büyükçe bir kaya buldu, altını kendi elleriyle oyarak dikti. İnsan boyundaydı. O taşı dikerken şu sözleri söylediği rivayet edilir: ‘Gitmek var, belki dönmek yok. Seferberlik bitince dönemem diye bu taş benden hatıra kalsın.’

O taş hâlâ orada...

Aradan yüz yıl geçti. Ayvazhacı afet evlerinin yakınlarında, o taş hâlâ yerinde duruyor. Rüzgârlar eskitemedi, yağmurlar silemedi. Üzerindeki izler bir yiğidin son dokunuşu gibi kaldı.

Köylüler o taşı ‘Şükrü’nün emaneti’ diye bilir. Her geçişte başlarını kaldırır, saygıyla bakarlar. Kimisi dua eder, kimisi sessizce iç çeker. Çünkü o taş, sadece bir kaya değil; bir yürek, bir veda, bir sözün simgesidir.

Dilden dile anlatılan bir efsane

Şehit Kepir Şükrü, seferberlikte şehit düştü. Haberi köye ulaştığında, herkesin aklı o taşa gitti. O günden sonra Madazı’da her kuşak, çocuklarına bu hikâyeyi anlattı. Yıllar içinde bu destanı yaşatan isimler oldu. Feneseli Mustafa Metin (1952), merhum Dursun Hoca’nın oğlu Halil İbrahim Yıldırım, Gö Mehmet Yılmaz (1945)... Hepsi aynı hikâyeyi, aynı duyguyla nakletti: ‘Şükrü’nün taşı hâlâ orada.’

Bir milletin hafızasına kazınan anıt

Köyde seferberlik ve savaş yılları anlatılırken, hep Kepir Şükrü’nün adı geçer. Kimileri ‘taşına dokundum’ der, kimileri ‘gölgesinde dua ettim.’ O taş, bir milletin fedakârlığının, bir köyün vefasının ve bir yiğidin cesaretinin sembolü oldu.

Kayseri'nin yiğidi unutulmadı: Şehit Kepir Şükrü'nün taşa kazınan vasiyeti!