Kayseri'de ne sadrazamdı ne de padişah..işte o isim!
Ne bir sadrazam ne de bir padişahtı… Ama Osmanlı sarayının kalbinde görev yaptı, şehzadelerin düğününü o yönetti, İstanbul ve Kayseri'ye çeşmeler, kütüphaneler bıraktı. Peki neden kimse onu hatırlamıyor? Detaylar Kayseri Anadolu Haber'de…
Osmanlı tarihine adını altın harflerle yazdırmasa da izini taş ve kitapla bıraktı… Lale Devri’nde saray mutfaklarının başına getirilen ve şehzadelerin 15 gün süren düğünlerinin organizasyonunu üstlenen Hacı Halil Efendi’nin hayatı, bugün adeta gizli bir hazine gibi.
Kayseri’nin köylerinden saraya uzanan bu sessiz gücü tanıyor musunuz?
Tarihin tozlu raflarında adı geçmeyen ama izleri hâlâ yaşayan bir isim: Hacı Halil Efendi. 18. yüzyılda Osmanlı Sarayı’nın mutfağından protokol masasına kadar uzanan bir yolculuk... Ve bu yolculuk, sadece onunki de değil. Aynı dönemde Kayseri’nin Erkilet köyünden çıkan Nişancı Mehmet Paşa da Osmanlı’nın en üst kademesinde görev almıştı.
Şehir Kültür Sanat Dergisi’nde yayımlanan habere göre, Nişancı Mehmet Paşa, Lale Devri'nin hemen başında sadrazamlık makamında bulunmuş ve memleketi Erkilet’e cami, medrese ve hamamdan oluşan bir külliye inşa ettirmişti. Cami hâlâ ayakta, külliyenin diğer yapıları ise zamanla yok olmuş. Yine Kayseri’nin Molu köyünden çıkan Halil Efendi ise ilmiye sınıfından gelerek İstanbul’da saraya girmiş, önce Arpa Emini, ardından Matbah-ı Amire Emini oldu. Fakat onu asıl farklı kılan görev, Sultan III. Ahmet’in dört şehzadesi için düzenlenen ve tam 15 gün süren görkemli sünnet düğünlerinin “Sur (Düğün) Emini”si olması. Yani organizasyonun başındaki isim.
Sarayın içinden İstanbul’un sokaklarına, oradan tekrar Kayseri’ye… Halil Efendi, İstanbul’da çeşmeler yaptırdı, Kayseri’de depremle yıkılan Ulu Cami’yi yeniden inşa ettirdi. Camikebir çevresine çeşmeler, han, muallimhane kurdurdu. Hunat Medresesi’ni kütüphaneye çevirerek yazma eserlerle doldurdu. Vakfiyesinde Mekke ve Medine fukarasına her yıl 120 altın gönderilmesi şartı da yer aldı.
Kayseri'nin Molu köyünden çıkan bu ilim ve hizmet adamı, İstanbul sarayında Arpa Emini olarak başladığı görevine Matbah-ı Âmire Emini unvanıyla devam etti. Ardından, devrin en gösterişli töreni olan III. Ahmet’in oğullarının sünnet düğününde “Sur Emini” olarak görev aldı. Hem mutfağı yönetti, hem imparatorluk tarihine geçen bir töreni…
Ancak hikâyesi bunlarla sınırlı değil… İstanbul’da Üsküdar, Balat ve Aşıkpaşa mahallelerinde yaptırdığı çeşmeler, Kayseri’de depremde yıkılan Ulu Cami’yi yeniden inşa ettirmesi, talebelere maaş bağlaması, Mekke ve Medine fukarasına her yıl 120 altın göndermesi, onun kim olduğunu yeniden sormamıza neden oluyor:
Kimdi bu Halil Efendi? Ve neden bugün neredeyse kimse onun adını bilmiyor?
1656 yılında Kayseri’nin Molu köyünde dünyaya gelen Halil Efendi, ilim tahsilini Kayseri’de tamamlayarak İstanbul’a intisap etti. Kısa sürede sarayda dikkat çeken Halil Efendi, 1720 yılında Matbah-ı Âmire Emini yani saray mutfaklarının yöneticisi oldu. Aynı yıl, Sultan III. Ahmet’in dört şehzadesi için düzenlenen 15 günlük meşhur sünnet düğünlerinin tüm organizasyonunu üstlenerek “Sur (Düğün) Emini” unvanını aldı. Bu görevle birlikte Osmanlı’daki törensel protokoller arasında adı geçen nadir isimlerden biri hâline geldi.
Görevde bulunduğu yıllarda İstanbul’da Üsküdar, Balat ve Aşıkpaşa mahallelerinde çeşmeler inşa ettiren Halil Efendi, Kayseri’de ise adeta şehircilik hamlesi başlattı. 1714 depreminde yıkılan Camikebir’i (Ulu Cami) yeniden inşa ettirerek bölgeye hayat verdi. Şehirde yaptırdığı Dutlu, Gömleksiz, Güllük, Hasbek ve Çukurlu cami çeşmeleri hâlâ ayakta. Ayrıca meydan civarına bir han yaptırdı, Hunat Medresesi’ni ise kütüphaneye dönüştürdü. Vakfiyesinde, bu kütüphaneye yazma eserler koydurduğu, talebelere, müezzinlere, cami görevlilerine ve mahalle halkına düzenli yardımlar sağladığı kayda geçti.
Sadece yerel halkı değil, Hicaz’daki yoksulları da unutmayan Halil Efendi, vakfiyesiyle her yıl Mekke ve Medine fukaralarına 120 altın gönderilmesini şart koştu. İlmiye sınıfından biri olarak dini ilimlere verdiği önem, hayatının her alanına yansıdı. Geniş vakıf ağı ve hayır hizmetleriyle Osmanlı’nın hayırsever devlet adamı kimliğini taşıdı.
Patrona Halil İsyanı sonrası Kayseri’ye gönderilen Halil Efendi, yıllar sonra yeniden İstanbul’a döndü ve önemli görevlerde bulundu. 1754 yılında yaklaşık 100 yaşındayken vefat etti. Haliç’in batısında, Haydar semtindeki Aşıkpaşa Tekkesi haziresine defnedildi. Mermer mezarı hâlâ sapasağlam ayakta.

