ERÜ'lü Profesör yazdı - 'Türkiye'nin en büyüğü Kayseri'de kuruluyor'

Kayseri İncesu'da, Türkiye'nin en büyük Uyuşturucu ile Mücadele ve Rehabilitasyon Merkezi Mart ayında hizmete giriyor. Bağımlılıkla mücadelede yeni bir dönem başlatacak bu önemli projeyi ve tarihsel arka planını Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Üyesi Prof. Dr. Gökhan Bolat kaleme aldı. Detaylar Kayseri Anadolu Haber'in Kayseri haberinde…

ERÜ'lü Profesör yazdı - 'Türkiye'nin en büyüğü Kayseri'de kuruluyor'

Kayseri, bağımlılıkla mücadelede Türkiye’de bir ilke imza atmaya hazırlanıyor. İncesu ilçesinde, Türkiye’nin en büyük Uyuşturucu ile Mücadele ve Rehabilitasyon Merkezi Mart ayında faaliyete geçecek. Bağımlılıkla mücadelede yeni bir dönem başlatacak bu önemli projeyi Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Üyesi Prof. Dr. Gökhan Bolat kaleme aldı.

Kayseri ile ilgili haberlere göz atarken, İncesu ilçesinde Türkiye’nin en büyük uyuşturucu ile mücadele ve rehabilitasyon merkezinin Mart ayında faaliyete geçeceğine dair bir haberle karşılaştım diyen Bolat, ‘Bu, özellikle son yıllarda gençler arasında artan uyuşturucu madde kullanımını önleme ve bu bağımlılığın pençesine düşmüş insanların (özellikle gençlerin) yeniden rehabilite edilip topluma kazandırılmasına yönelik oldukça önemli bir gelişme’ dedi. Türkiye’de bir ilk olan projenin Kayseri Valisi Gökmen Çiçek’in öncülüğünde, Yeşilay, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve İncesu Belediyesi gibi kurumların desteğiyle bağımlı bireylerin tedavi edilmesi ve topluma yeniden kazandırılması amacıyla hizmet vereceği ifade edildi. 

ERÜ'lü Profesör yazdı - 'Türkiye'nin en büyüğü Kayseri'de kuruluyor'

Uyuşturucu kullanımın tarihsel süreci…

Prof. Dr. Gökhan Bolat yazısında uyuşturucu kullanımının tarihsel sürecine de değimdi. Bağımlılığın, insanlık tarihinin en eski sorunlarından biri olarak karşımıza çıktığını belirten Bolat, ‘Eski Yunan'da Dionysos kültü ile alkol bağımlılığı yaygınlaşırken, Orta Çağ Avrupa’sında uyuşturucu kullanımı ahlaki bir problem olarak görülerek cezalandırılıyordu. Doğu ve İslam coğrafyasında ise Haşhaşiler Tarikatı, müritlerine uyuşturucu vererek onları manipüle etmeleriyle biliniyordu. Osmanlı döneminde de tiryakilik önemli bir sorun haline gelmiş, IV. Murat, kahvehaneleri kapatarak mücadele etmeye çalışmıştı’ ifadelerinde bulundu. Bolat’a göre bağımlılık, uzun yıllar ceza yöntemleriyle çözülmeye çalışılsa da, modern dönemde bilimsel ve psikolojik tedaviler ön plana çıktı. 19. yüzyıldan itibaren grup terapileri, bireysel destek programları ve ilaç tedavileri yaygınlaşırken, 1935’te kurulan Adsız Alkolikler (AA) programı, bağımlılar için dönüm noktası oldu. Günümüzde kişiye özel tedavi yöntemleri ve Medication-Assisted Treatment (MAT) gibi destek programları uygulanıyor.

Türkiye’de bir ilk Kayseri’ye açılıyor! 

Kayseri İncesu ilçesinde, Türkiye’nin en büyük Uyuşturucu ile Mücadele ve Rehabilitasyon Merkezi Mart ayında faaliyete geçecek. Kayseri’de açılacak rehabilitasyon merkezi, modern bağımlılık tedavi yöntemlerini uygulayarak gençleri yeniden hayata kazandırmayı amaçlıyor. Bağımlılıkla mücadelede en büyük faktör olan aile desteği ve eğitim konularında da farkındalık yaratmayı hedefleyen bu merkez, devletin ve toplumun ortak mücadelesine katkı sağlayacak.

Bolat yazısının devamında, ‘Uyuşturucu bağımlılığıyla mücadelede öncü bir adım olan bu merkez, hem Kayseri hem de Türkiye genelinde büyük bir ihtiyaca cevap verecek. Devlet destekli bu girişimin, bağımlılık sorunuyla boğuşan bireyler ve aileleri için umut ışığı olması bekleniyor’ dedi.

İşte yazının tamamı;

Kayseri ile ilgili haberlere göz atarken, İncesu ilçesinde Türkiye’nin en büyük uyuşturucu ile mücadele ve rehabilitasyon merkezinin mart ayında faaliyete geçeceğine dair bir haberle karşılaştım. Bu, özellikle son yıllarda gençler arasında artan uyuşturucu madde kullanımını önleme ve bu bağımlılığın pençesine düşmüş insanların (özellikle gençlerin) yeniden rehabilite edilip topluma kazandırılmasına yönelik oldukça önemli bir gelişme. Edindiğim bilgiler hem merkez fikrinin ortaya çıkması hem de hem de bu projenin arkasında durup hayata geçmesinde Kayseri’nin başarılı valisi sn. Gökmen Çiçek’in dikkat ve takdire değer bir rolü olduğu yönünde. Valilik riyasetinde Yeşilay, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve İncesu Belediyesi de bu önemli projeye destek veren diğer kurum ve kuruluşlar olarak öne çıkmış durumda ve hepsi de büyük bir teşekkürü hak ediyor. 

Böylesine önemli bir projeye naçizane bir katkı sağlamak adına uyuşturucu bağımlılığı ve bu bağımlılıkla mücadele ve rehabilitasyonun tarihsel boyutu hakkında bilgilendirici bir yazı kaleme almaya karar verdim. Umarım bu yazı, bu konunun ne kadar önemli olduğunun anlaşılmasına katkıda bulunur. 

Uyuşturucunun birçok farklı versiyonu tarihte bir çok alanda hem insanlar tarafından bireysel olarak kullanılmış hem de bir çok farklı inanışın temsilcileri tarafından taraftarları bunlara bağımlı hale getirerek itaatlerini sağlamak amacıyla kullandırılmıştır. Örneğin eski Yunan’da şarap tanrısı olarak bilinen Dionysus insanlarda aşırı alkol bağımlılığı oluşturmuştu. Bunun bir sonucu olarak insanlar, dini ayinlere ve arınma törenlerine katılmaya başlamışlardı. 
Orta çağa gelindiğinde, uyuşturucu kullanmak Avrupa’da ahlaki açıdan sorgulanmaya başlandı. Öyle ki bunu kullananlar, ya cezalandırılır ya da toplum içinde aşağılanırdı. Bu bağımlılığa bir çözüm bulmak için, hem tıbbi hem de psikolojik tedavilerin yer aldığı, gerektiğinde izole edilme ve bağımlılık yapan maddeden kurtulması için aç bırakılma gibi yöntemlerin uygulandığı çeşitli merkezler açılmaya başlandı. Bunun ilk örneği Avrupa’da 13. yüzyılda açılan Beytüllahimli Aziz Meryem Darülacezesi’dir. 

Bununla birlikte uyuşturucu kullanımı sadece Avrupa’da görülen bir durum değildi. Doğu ve İslâm coğrafyasında Arapça ‘muhaddirat’ adı altında beng, benc, banga, kınnab, şehdanec, haşiş vb gibi madde isimlerine Moğol istilasından hemen önce rastalanılmaktadır. Bunların yanı sıra, uyuşturucu madde katılarak elde edilen, berş, macun, tiryak gibi isimler de dönemin kaynaklarında zikredilmektedir. Haşhaş ve kenevirden imal edilen bu maddeler ilk başlarda tıbbi tedavi amacıyla kullanılmaktaydı. Ancak, bunların uyuşturucu özelliği taşımaları zamanla bunların keyif verici bir madde olarak kullanılmalarına da yol açtı.

Tıpkı eski Yunan’da olduğu gibi, bu maddelerin insanlarda oluşturduğu sanal etkiyi taraftar toplama, bunlar üzerine hüküm tesis etme ve kendi hedefleri doğrultusunda kullanma gibi amaçları olan çeşitli yapılar ortaya çıktı. Selçuklular ve Eyyubiler döneminde ortaya çıkan ve müritlerini haşhaş, esrar ve afyon bağımlısı yaparak, bu maddelerin etkisiyle onlara sahte bir cennet sunan ve bu sayede müritlerinin koşulsuz sadakatini kazananan Hasan Sabbah ve Haşşaşiler, bu maddelerin etkisiyle binlerce kişiden oluşan bir suikastçi topluluğu meydana getirmişti. 

Osmanlı Devleti’nde de benc ve afyon kullanımı zaman içinde yaygınlaşmıştı. Kemalpaşazade ve Ebussuud Efendi’nin bu maddelerin kullanımını yayınladıkları fetvalarla men etmesine, IV. Murat döneminde ağır cezalar uygulanmasına rağmen, özellikle kahvehane kültürünün yaygınlaşmasıyla bu maddelerin kullanımı artmaya devam etmiş, bunun üzerine IV. Murat çözümü kahvehanelerin kapatılmasında bulmuştur. Benzer bir durum, Safeviler’de de vardı. Kûknar-hane denilen kahvehane benzeri yerlerde müşterilere içine haşhaş katılan kûknar denilen uyuşturucu ikram edilmekteydi. Bu alışkanlık sadece halkta görülen bir durum olmayıp, bu tür maddeleri kullananlar saraya kadar uzanmaktaydı. Hatta, Safevi Şah’ı II. İsmail’in aşırı afyon kullanımından öldüğü çeşitli kaynaklarda zikredilir. 
Osmanlı Devleti’nde bu maddeleri kullanmayı alışkanlık haline getirenler genel olarak tiryakî, kullandığı maddeye göre ise afyon tiryakisi, esrar tiryakisi  olarak adlandırılmıştır. Klasik dönemde tiryakiler belli yerlerde toplanırdı. Bunların en bilineni, İstanbul Süleymaniye’deki Tiryakiler Çarşısı idi. Yaklaşık 30-35 kahvehaneden oluşan bu yer tiryakilerin adeta gizli toplanma yeriydi. Bunun dışında, Evliya Çelebi’nin Afyon’da iken dikkatini çektiği üzere, sadece erkeklerin değil, kadınların da bu maddelerden kullandığına, insanların bu nedenle zayıf ve soluk göründüğü bilgisi de bulunmaktadır. Esrar ve afyon kullanımının, bunları kullanan insanları ne hale getirdiği, dönemin şair ve düşünürlerinin eserlerine de yansımıştır. 18. Yüzyılda Nasihatname tarzı eserler kaleme alan Sünbülzade Vehbi, bu durumu şu şekilde anlatmıştır: 
Ne belâdur hele berş ü efyûn
Ki eder âdemi süst ü mecnûn

Bağımlılıkla mücadelede Avrupa’da modern anlamda ilk tedavi yöntemi Benjamin Rush ile başlatıldı. Rush’a göre, bağımlılık bir hastalıktı ve bununla mücadele etmek için bağımlı insanları cezalandırmak ve dışlayıp utandırmak bir çözüm değildi. Bunun yerine toplumsal ve psikolojik destek içeren daha insani metotlar uygulanmalıydı. Öte yandan, 19. yüzyıl bağımlılık ile mücadele tıbbi bir durum olarak ele alınmaya ve ilaçla tedavi yöntemlerinin uygulanmaya başladığı bir dönem oldu. Ancak, bu tedavilerde, tıbbi olarak kullanılsa da afyonun kullanılması, başka bağımlılıkları ortaya çıkardı. Bu nedenle bu yüzyılın sonunda, grup terapileri, bireysel destek ve çok daha farklı tedavi yöntemleri uygulanmaya başlandı. 

1930’a kadar bağımlılıkla mücadelede hem psikolojik hem de tıbbi yöntemlerin önemi daha çok anlaşıldı. 1935’te bağımlıları dışlamayan ve bilimsel kanıtlara dayalı tedavi yöntemlerini uygulayan, Adsız Alkolikler (AA) programı ortaya çıktı. Bu program günümüzde de bağımlılıkta en çok uygulanan yöntemlerden biridir. 1960’ta ise Farmakoterapi’nin gelişmesiyle bu mücadeledeki yöntemlerin sayısı daha çok artmış ve bu yöntemler sayesinde bağımlılıkla daha etkin bir şekilde mücadele edilmeye başlanmıştır.

Bağımlılıkla mücadelede zaman içinde, sosyal ve kültürel faktörlerin de etkisinin olduğu anlaşıldı. Bununla ilgili olarak, alkol ve uyuşturucudan arındırılmış çevrelerde yaşamak, alkol ve uyuşturucu kullanmayan insanlarla daha çok zaman geçirmek (medical detox) bağımlılığın oluşmasını engelleyen faktörler olarak ortaya çıkmıştır. 
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru bağımlılıkla mücadele alanındaki çalışma ve tedavi yöntemlerinin sayısı daha da artmıştır. Bu dönemde bağımlılıkla mücadelede, herkes için benzer çözüm yolları yerine, tedaviler daha çok bireyselleşmeye başlamış ve kişiye özgü çeşitli tedavi yöntemleri uygulamaya konulmuştur. Bağımlılıkla mücadelede bu bakış açısı adeta bir dönüm noktası haline gelmiştir. Bağımlılıkla mücadelede bu dönemde temel olarak “metodonin’nin” kullanıldığı, ilaçla tedavi programı (Medication-assisted treatment MAT) uygulanmaya başlandı. Metodoninin kullanılma nedeni ise yoksunluk semptomlarını yönetmek ve isteği azaltmaktı. MAT programları, bağımlılıkla mücadele ve bağımlıların rehabilitasyonunda oldukça önemli hale gelmiştir.

Yukarıda tarihten bir çok farklı örneği özet olarak verilen, uyuşturucu madde kullanımı, sonuçları, bunları önlemek için yapılan mücadele ve rehabilitasyon yöntemleri bizlere, bu bağımlılığın ne derece önemli olduğunu ve toplum sağlığı ve güvenliği açısından önemi ve arz ettiği tehlikeyi net bir şekilde göstermektedir. Bu nedenle, yazının ilk başında da belirtildiği üzere, uyuşturucu bağımlılığı ile hem devlet hem de toplum olarak yapılacak olan mücadele, gençlerimizin bu illetlerden kurtulmalarında önemli bir rol oynayacaktır. Bir eğitimci olarak, bağımlılıkla mücadele için ilk ve en önemli kurumun aile olduğu kanaatindeyim. Bunun yanı sıra, eğitim kurumlarının bu konularda çocuk ve gençlerimizi bilinçlendirmesindeki rolü de, özelikle ergen yaşlarda bu tür bağımlılıkların edinildiği göz önüne alınırsa, büyük önem arz etmektedir. Ancak, bütün bu tedbirlere rağmen, bir şekilde bu maddelerin bağımlısı olmuş gençlerimizin tedavi, rehabilitasyon ve topluma tekrar kazandırılmasında Kayseri’de açılan ve yakında faaliyete geçecek olan bu tür merkezlerin de hayati bir rolü bulunmaktadır. Bu nevi merkezler bünyesinde yapılan çalışmaların hem devlet hem de toplum açısından olumlu sonuçlar doğurmasını temenni ediyorum.