Türkiye'de gündem, jet hızı ile değiştiği/değiştirildiği için başlık muhtevası belki merak konusu olabilir.
Olmalıdır da...
Çünkü, burada mesele bir cinsiyet meselesi olmayıp, "insan hakkı ihlali" meselesi olduğu için, toplumun bu konudaki farkındalığı artıp, taki kadına yönelik şiddetin önlenmesi ,"Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" kavramının gereği yerine gelinceye kadar gündemde olmayı hak ediyor bence.
Hatırlarsınız, geçtiğimiz Ocak ayı başında,
Sn.Cumhurbaşkanı Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'ü ziyaret etmişti.
Ziyaret sonrası yapılan siyasi açıklamalar malumunuz.
Benim bugün üzerinde duracağım konu, söz konusu ziyaret sonrası taraflarca yapılan siyasi açıklamalar değil. Sn.Asiltürk'ün, yine geçtiğimiz Ocak sonuna doğru Kudüs TV adlı bir kanalda katıldığı programda "İstanbul Sözleşmesi" ve kadınlarla ilgili söylemleri.
Sn.Asıltürk, malum programda :
"AK Parti'den yetkililer geldi ve 'Bu sözleşmeyi(İstanbul Sözleşmesi)biz de Cumhurbaşkanı da kesinlikle kaldırmak istiyoruz. Lütfen bizi destekleyin' dediler. Ben de biliyorum, Sn.Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiğini, kesinlikle kalkacak. Ama parti içinde cahiller var, kadın hakları, madın hakları falan diyenler…Bir de buna karşı olanlar var. Onların hepsi Türk Ceza Kanunu'nda da var. Kaldıracaklarını kesin olarak kendisi(Sn.Cumhurbaşkanı) de ifade etti” şeklinde konuşmuştu.
Ben, Sn.Asiltürk'ün bu söylemini şöyle okuyorum :
Sn.Cumhurbaşkanı ve Ak Parti'li yetkililer 'İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye'nin çıkmasını istiyor.
Bu konuda Sn.Asiltürk'ü farklı zamanlarda ziyeret ederek, kendilerini desteklemesini istiyorlar...
Peki karşılığı ne olacak ?
Yani, diğer bir ifade ile sadece bazı Ak Parti yetkilileri değil, Sn Cumhurbaşkanı da İstanbul Sözlesmesi"nin kalkmasından yana. Hatta, Saadet Partisi'nde etkili olduğu bilinen Sn.Asiltürk'e, ittifaka destek karşılığı "İstanbul Sözleşmesi"ni resmen kaldırma sözü verilmiş olabilir mi ? Olmasın lütfen ! İnşallah öyle değildir.
Peki, neydi "İstanbul Sözleşmesi"adı verilen bu meşhur sözleşme ? Kısaca hatırlayalım :
Tam adı: "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"
İstanbul Sözleşmesi, aslında aile içi şiddet başta olmak üzere, kadınlara yönelik her türlü şiddete karşı, hukuki bir çerçeve içinde detaylı bir koruma sağlayan ve imzalayan devletlere de ciddi sorumluluk yükleyen, ilk ve kıymetli bir uluslararası sözleşmedir.
2011'de İstanbul'da imzalandığı için kısaca "İstanbul Sözleşmesi" deniyor. 2014'de yürürlüğe girmiş olup, mevcut durumda 46 ülke katılmıştır.
Ve bu sözleşmenin yolunu açan, ilk gündeme getiren ise TC.Devleti'dir. Yani, sanıldığı gibi birileri bu sözleşmeyi "imzalayın" diye ülkemize dayatmamıştır.
Kıymetli okurlarım, 18 Ağustos 2020'de bu köşemde yayımlanan, "Nedir Bu İstanbul Sözleşmesi" başlıklı yazımda detaylı açıklamalar mevcut. Onun için fazla detaya girmeyeceğim.
Lakin, gerçekten hem trajikomik, hem de inanılır gibi değil...
Tabii 2011/2014' lerden 2021'e kadar, "köprünün altından çok sular aktı". Yani, Ak Parti için koşullar çok değişti.Dün "ak"denen şeye bugün "kara"deniyor.
Başta Sn.Asiltürk'ün "Parti içinde cahiller var, kadın hakları madın hakları falan diyenler" şeklinde ve hem cinsiyetçi, hem de kadınları değersizleştirmeye yönelik ifadesini çok çirkin buluyor, esefle karşılıyor, yaşına, makamına yakıştırmadığımı, eylediği sürç-i lisan için kadınlara özür borcu olduğunu, bir kadın ve bir anne olarak ifade etmek istiyorum.
Sn.Cumhurbaşkanı ve Ak Parti yetkililerine gelince ;
Hayırdır ne oldu da "İstanbul Sözleşmesi"10 sene sonra tu kaka oldu ? Daha da geliştirilip, uygulamadaki aksakların çözülmesi varken, neden geri adım atılıyor ?
Kaldi ki; şiddet mağduru her zaman kadın olmayabilir. Düşük oran da olsa erkek olabilir, yaşlı ve çocuk olabilir.
Sözleşmeye karşı çıkanların bir kısmı konuyu anlayamamış olabiliyor. Ya da uygulama hatalarını/eksiklerini sözleşme metni kaynaklı zannediyor. Bunları anlayabiliyorum. Tavsiyem ; her türlü ideolji ve siyasi fikirden arınıp, madurla empati kurmaları ve sözleşme metnini tekrar okumaları...
Bir kısım ise sözleşmeye isteyerek ve bilerek saplantılı/örümcek kafa yapıları nedeni ile karşı çıkıyor. Hadi bunları da boş veriyorum...
Sözleşmenin kaldırılması için harekete geçtiği belirtilen Ak Parti yetkilileri için ise yukarıda bahsettiğim 18 Ağustos 2020 yazımda sorduğum soruları yeniden sormak istiyorum :
Bu Sözleşme ve ilgili 6284 Sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” 10 yıl önce dönemin Başbakanı olan Sn. Cumhurbaşkanı tarafından dış dünyaya ülkemiz için bir "başarı" mesajı olarak lanse ediliyordu değil mi ?
Birçok kez, "İstanbul Sözleşmesi"nin Türkiye'nin öncülüğünde hazırlandığı, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin "insan hakkı ihlali" olduğu ve bu sözleşmenin Ak Parti vizyonuna ve hedeflerine ne kadar uygun olduğu, kadına ne kadar değer verildiği vb. söylemler, hem
Sn.Cumhurbaşkanı, hem de Sn.Eşleri Emine Erdoğan, kızları Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın
Bşk Yrd olduğu KADEM başta olmak üzere bazı kadın STK larının birçok Ak Parti siyasetçisinin, sayısız beyanatlarında mevcuttur. Buna itirazı olan var mı?
TC Devleti'nin, bu Sözleşmeyi imzalama aşamasında ve hemen sonraki yıllarda, hem Sözleşme hem de ilgili olarak çıkarılan 6284 Sayılı Yasa'ya tiraz edildi mi ?
Ya da itirazlar dikkate alınmadı mı?
Ya da bazı Ak Partili yetkililer söz konusu sözleşme ve ilgili kanunun varlığından yeni, yani 10 yıl sonra mı haberdar oldu ?
Tabi ki; uluslararası niteliği olsun, olmasın sözleşmeler, ilgili kanunlar tartışılmalıdır.
İtirazlar olur, olmalıdır da.
Ancak, iddialar, ortaya konan argümanlar, hedeflenen sonuçlar en azından akla ziyan olmamalıdır.
İstanbul Sözleşmesi ve ilgili 6284 Sayılı Kanun, sadece başta "yaşam hakkı" olmak üzere cinsiyet ayrımı yapmadan, şiddeti, insan hakkı ihlallerini önlemeyi amaçlamaktadır.
Lütfen abesle iştigal etmeyelim !
Özellikle, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde önlenemeyen, sistematik artışın olduğu, bu alanda da rekorlara aday bir ülke iken, iktidardan beklenen, yapılması gereken islami, insani ve medenî tavır ve davranış bu değildir.
Hele ki, böyle hayati öneme sahip konular, hassasiyetler her türlü ideoloji ve siyaset üstüdür. Asla politik menfaat/rant malzemesi yapılmamalıdır.
Dolayısıyla, İstanbul Sözleşmesi'nin ve ilgili 6284 Sayılı Kanun'un varsa aksayan yanları derhal düzeltilmeli. Eksik kalınan alanlarla ilgili ilave eylem planları hazırlanmalı ve özellikle varsa uygulama kaynaklı sıkıntılar, haksızlıklar giderilmelidir.
Hatta uygulama ile ilgili daha sistemli denetim mekanizmaları getirilmelidir.
İktidarın yapması gereken budur.