ÜLKE olarak, ekonomimizi son 30-40 yılda epey bir küreselleştirdik. Lakin, ekonominin ikiz kardeşi olan siyasetimiz, bazı dönemler hariç, malesef bir türlü küreselleşemiyor. Yerel kalmada ısrarcı.
Mesala; Bu bağlamda pek geriye gitmeden yakın siyasi tarihimize baktığımızda ;
Ak Partinin ilk dönemlerinde özellikle 2003-2007 arası en etkin olmak üzere, nerdeyse 2012’lere kadar ekonomi ile birlikte siyasetin de küreselleşmesi konusunda epey bir başarı sağlanmış idi. Ancak, sürdürülemedi.
Ekonomi küreselleşirken, çift yumarta ikiz kardeşi olan siyasetin fazlaca yerel kalması, uluslararası arenada ülkemiz için güven ve istikrar sorunu yaratıyor.
Nasıl mı ?
Ekonomide hedef belirleyip, küresel arenadaki konumu konuşurken, siyasi söylemlerde ise bırakın günceli, hep geçmişte yaşamak, ülke yönetiminde yukarıdan aşağıya doğru takip eden, hatta zaman zaman kraldan çok kralcı kesilerek yapılan, devlet nezaketine uymayan hamasi polemikler, hakaretler, küfürler(en son Kültür Turizm Bakan Yrd.küfürlü twetleri vb), yüksek perdeden ahkam kesmeler, vatanseverlik, millilik ve yerlilik olarak ponpalanıyor. Aksini savunanlar, vatan-millet düşmanı olarak lanse ediliyor.
Sonuçta ne mi oluyor ?
Ülke olarak değerli olmayan bir yalnızlaşmaya savruluyoruz.
Tabi ki, çok şanlı bir imparatorluk geçmişimiz var.
Sonrasında da 97 yıl önce, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının öncülüğünde, yedi düvele karşı milletçe top yekün, dillere destan mücadelemiz sonucunda kurduğumuz, ilelebet yaşayacak olan ve vatandaşı olmaktan gurur duyduğumuz TC Devleti...
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere,
TC Devletini temsil eden kişilere dışardan birilerinin ayar vermeye çalışması, hakaret etmesi, kutsallarımıza saldırıda bulunulması asla kabul edilemez. Gereken cevap da anında milletçe verilir.
Devletimizin güçlü, milletimizin refah içinde olması hepimizin isteği ve duası. Bunun için daha fazla liyakat, hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük diyoruz zaten. Ekonomiyi önemsiyoruz.
Ki , ekonomi bilimi de sadece üretim ve tüketimi kapsayan dar anlama sahip, pozitif bir bilim dalı değildir.
Ekonomi/iktisat bilimi, aynı zamanda hem psikolojik, hem de sosyolojik yönü de olan geniş bir bilim dalıdır. Dolayısıyla ülke ekonomi yönetiminin de deneyim ve bilgi açısından emin ellerde olması gerekir.
Şöyleki ; Genelde ekonomik sıkıntılar olarak bilinen üretim, tüketim ve paylaşım sorunlarından kaynaklı olayların psikolojik ve sosyolojik maliyetleri, iktisadi maliyetlerden çok daha fazla olabilir.
Yani toplumsal ve bireysel tahribatlar hem daha büyük, hem de çözümleri çok meşakkatlidir.
Hal böyle olunca, ekonomi en başta olmak üzere, devlet yönetiminde likakat ilkesi, kıt olan ülke kaynakları etkin ve verimli kullanma kuralı, sorunların çözümünde bakış açısının empatideye dayalı, sadece kendi penceresinden bakmayan, vatandaşın zorluklarını ıskalamadan çözüm üretmek, her zamankinden daha fazla önem arz etmektedir.
Oysaki; yeni hükümet sistemimiz ile birlikte ortaya çıkan iktidar ortaklıkları, sürekli artışta olan ve aralarında koltuk savaşları olduğu bilenen Cumhurbaşkanlığı danışmanları/kurulları, malesef ki iktidarı vatandaş sorunlarından uzaklaştırıyor.
Doğrusunu net ifade etmek gerekirse iktidar, referandum sürecinde taahhüt edilenin aksine, her geçen gün gerçeklikten daha fazla kopuyor. Birinin söylemi, diğerininkini çürütüyor ya da kişi kendi söylemlerinde bile ciddi tezatlıklara düşüyor.
Örneğin; Hazine ve Maliye Bakanı, “farklı siyasi saiklerle bir olup battık, bittik yaygarasıyla algı oluşturmaya çalışanlara inat, TÜİK verilerine göre içerde ekonomimize güven artıyor” dedikten sonra,
“Ekonomi Güven Endeksi” Eylül 2020’de yüzde 88.5 iken, bu oran Ekim ayı için yüzde 92.8’e yükseldi”diyor. (Tabii TÜİK bu veriyi elde etmek için vatandaşa nasıl bir açık uçlu soru soruyor acaba ?)
Peki o zaman neden dövizdeki yukarı doğru volatilite azalmıyor ? Para piyasaları, faizlerin daha da yükseleceği beklentisini satın almaya devam ediyor?
Anladık, dövize bakmayacağız, faize bakmayacağız. Tamam da nereye bakacağız ?
Peki, içerde ekonomiye güven bu kadar yüksek iken, dışardaki aşırı güvensizlik neden acaba?
Uluslararası kuruluşların/ kurumlarının hepsi mi bize düşman ?
Yine, cumhur ittifakında, ortaklardan biri vatandaşların ekmeğe ihtiyacı var diyerek, parti amblemi ile “askıda ekmek” uygulamasını savunurken, Sn.Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı ise, bunu abartı kabul ederek, ülkemizde herkesin evine ekmek götürebildiğini ifade etmektedir.
TÜİK rakamlarına göre, umudunu yitirip iş aramayı bırakanlarla birlikte işsiz sayısının 10 milyon kişiyi geçtiği ülkemizde, üstelik de pandemi sürecinde evine ekmek götüremeyen insanların olmadığını düşünmek gerçeklikten ciddi kopuştur.
Dolayısıyla sanırım bu konuda MHP cenahı daha gerçekçi...
Doğrusu, 3 Y sloganı ile iktidar olan ve benim de desteklediğim Ak Parti’nin bu derece halkın sorunlarından kopması üzücü...
Umarım bu durum uzun sürmez.
Ki, sorunlar yok saymakla buharlaşmıyor. Gerçekler ise, belli bir süre görmezden gelinse ve üstü örtülse de er ya da geç ortaya çıkma özelliğini koruyor.
Dolayısı ile sorunun asıl kaynağı, son yıllarda yağmuru-çamuru suçlayarak, dış güçler rüyasını gerçekliğe tahvil ederek, ekonomiyi piyasa gerçeklerinden, vatandaşın sorunlarından kopuk olarak, kendi bekaları/çıkarları, koltuk davaları için toz pembe gösterme çabasındaki zihniyettir/aldatmacadır.
Fakat, ne faiz ne de döviz, bu zihniyete, sorunları yok saymaya, baskıya baş eğmez.
Ve tek çözüm ise hastalığı kabul edip, en iyi hekime başvurmaktır.
Aksi takdirde, gerçeklerle yüzleşmeden kaybedilen her günün maddi ve maliyeti ülkemiz için çok daha yüksek oluyor...
Sağlık dileklerimle,
#MaskeMesafeHijyen