Düşünür Thomas NAGEL “Yarasa Olmak Neye Benzer?” başlıklı makalesinde şöyle diyor: “Düşünü ki kollarınızda uçmanızı sağlayacak zar gibi doku var, alaca karanlıkta ve şafak sökerken etrafta uçup ağınızla sinek tutuyorsunuz; görme duyunuz çok zayıf, çevrenizi yansıyan yüksek frekanslı ses dalgalarıyla algılıyor, günü tavan arasında ayaklarınızdan baş aşağı asılı durarak geçiriyorsunuz. Bir yarasa gibi yaşamak istedim. Aslında bir yarasa olmak nasıl bir şey onu öğrenmek istiyorum”.
Zihin fiziksel açıdan çözümlenemez. Çünkü, yarasaların hiçbir algı biçimi insanlarınkine benzemez. İnsanın öznel olarak yarasalığı tecrübe etmesi mümkün değildir. Bilimsel çözümlemelerde nesnelliğe doğru ilerlenir ve öznel bakış açısıyla değerleme yapılmamış yani yok sayılır.
Frank JACKSON bir adım daha ileri gider ve “Mary’nin Bilmedikleri” başlıklı makalesini yayınlar. JACKSON bu makalesinde, içerisinde televizyon da dahil olmak üzere her şeyin siyah-beyaz olduğu bir odada yaşayan, renkleri hiç görmemiş, fakat renk üzerine akla gelebilecek her türlü fiziksel olguyu bilen Mary isimli kızla ilgili bir düşünce deneyi sunar. O diyor ki, fiziksellik doğru olsaydı Mary renklerle ilgili her şeyi bilirdi. Ama Mary’nin bilmediği şeyler var. Mesela kırmızı dalga boyutunu, hangi nesnelerin kırmızı olduğunu bilse de kırmızıyı görmenin nasıl bir şey olduğunu bilemez. Öyleyse zihne fiziksel bakış açısı doğru değildir.
Bence dünyayı fiziksel olarak açıklarken insan zihnini de resmin içerisine koymanın yolları bulunmalıdır.