Son yıllar ve aylarda kadın cinayetleri ve aile içi şiddet olayları ülkemiz gündemine çok sık gelen, dolayısıyla başta yöneticilerimiz olmak üzere insanlarımızı derinden yaralayan olaylardır.
MAZLUMDER başta olmak üzere konuya duyarlı diğer sivil toplum kuruluşlarımız erken evlilik yaptı diye hapislerde ömür tüketen on bine yakın insanımızla, ömür boyu nafaka mağduru on bine yakın insanımızın mağduriyetlerini son yıllarda sık sık gündeme taşımaktadırlar.
Geçtiğimiz temmuz ve ağustos aylarında ülkemizde toplamda kamuoyuna yansıyan bilgilere göre 80 kadın cinayeti işlenmiştir. Hızla artan aile içi şiddet, kadın cinayetleri bazen de erkek cinayetleri aile yapımızın büyük bir hızla dağılmaya gittiğini gösteriyor.
Aile içi şiddet, kadın cinayetleri, boşanmaların hızla artması bir yandan dul ve yetimlerin sayısını artırırken diğer yandan evlilik çağındaki gençlerimizin kamuoyuna yansıyan dramlardan etkilenerek evliliklerini erteleme yada evlenmekten vazgeçmelerine de sebep olmaktadır.
Kamuoyunda evlilikte yaşanan sıkıntıların ve işlenen cinayetlerin sebebi olarak 2011 yılından sonra kabul edilerek yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun sık sık gündeme gelmektedir. Sözüm ona kadını korumak için yürürlüğe giren kanunlarla evli kadının tek taraflı beyanı ile olayın doğruluğu araştırılmadan erkeğe evden uzaklaştırma cezası verilmekte, bu cezayı alan erkek, durumu gururuna yedirememekte, diğer yandan sığınacak mekandan mahrum kalması, muhatap olduğu durumu çevresine anlatmayı gurur meselesi yapması sebebiyle ya boşanmaya yada karısına şiddet uygulamaya yönetmektedir. Bunların sonucunda da eşler dul, çocuklar yetim ve yuvalar yıkım durumuna gerekmektedir.
Ömür boyu nafaka, erken evlilik sebebiyle hapis cezaları, kadına yönelik şiddet sayısı artan boşanmaların sebebi olarak gösterilen 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesinin ya tamamen iptal edilmesi yada bizim kültür ve inanç değerlerimize uygun hale getirilmesi için revize edilmesi amacıyla bazı STK’lar, insan hakları kuruluşları, kanaat önderleri, yazar, çizer ve akademisyenler Cumhurbaşkanına, TBMM’ye ve Adalet Bakanlığına çağrıda bulunduysa da sanki duvara söylemişler gibi çağrılara kulak veren olmadı. Adalet Bakanlığından değişik yollarla yapılan randevu taleplerine cevap dahi verilmedi, çağrılar havaya uçtu.
Geçenlerde iktidar partisinin gençlik komisyonlarında görevli kıymet verdiğim bir hukukçu ile buluşmam olmuştu. Söz döndü dolaştı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun hakkında halktan gelen taleplerin iktidar cenahında dikkate alınmadığına geldi. Hukukçu arkadaşım bu konunun değişik ortamlarda gündeme geldiğinde iktidar partisi yetkililerinin bu konuda önce KADEM’i ikna etmek lazım dediklerini aktardı.
KADEM kim? Kadın ve Demokrasi Vakfı adı altında faaliyet gösteren kanunlarımıza göre kurulmuş bir hanım kuruluşu. Belki kamu yararına kurum belgeleri de var. Ama devlet kuruluşu değil, siyasi parti hiç değil. Neden insanımız zararlı olduğuna inanılan bir kanunun değiştirilmesi için önce KADEM’i ikna edecek, anlayana aşk olsun.
Biz devlete paralel yapılar olarak FETÖ’nün kurumlarını duymuştuk, yoksa kanunlar için ikna edilecek milletin meclisi ve hükümet yerine yeni paralel yapılar mı oluştu da bizlerin haberi yok. KADEM yöneticileri sağ olsunlar basın önüne çıkarak İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ve kendilerine yöneltilen ithamlarla ilgili görüşlerini kamuoyuna duyurdular, ama şuyuu vukuundan beter diye bir
söz vardır. İlgili yöneticiler bahse konu algılanma durumlarına bu sözü de dikkate alarak bir açıklık getirirler diye düşünüyorum.
Bizler millet olarak oylarımızı bize uygun kanunlar yapsın ve buna göre ülkemizi idare etsin diye partilere veriyoruz. Talep ettiğimiz kanunlar için neden devletin ve hükümetin resmi organı olmayan kurumları ikna etmek zorunda kalalım ki. Unutmayalım mahkeme kadıya mülk değil. Görev süremiz içinde hangi güzel ve adaletli hizmetleri yapabilirsek kubbede hoş bir sada bırakmış, yanlış, hukuksuz ve adaletsiz, milletin istemediği uygulamalara meydan vermemiş oluruz.