İnsanoğlu yaratılıştan gelen bir hırsla doymayan, aza kanaat etmeyen hırslı (Makam, mevki, mal, mülk düşkünü) bir yapıya sahiptir.
İslam'ın önderi peygamberimiz “İnsanın bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha olsun ister. İnsan aç gözlüdür; onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.” Diye buyurur. İnsanın doğası gereği dünyalık mala düşkünlüğü inancına uygun amellerle dolu bir hayat yaşadığında frenlenir ve zararsız hale gelir. Bu da adaletli, haramlardan kaçan bir hayatı yaşarsa mümkün olur.
Cenabı Allah Kur'an-ı Kerim'de, Peygamberimiz de hadislerinde adaletli olmayı, haramlardan uzak durmayı anamız, babamız, eşimiz, evladımız ve yakınlarımızın aleyhine de olsa adaletle şahitlik yapmayı, günahlardan uzak durmayı emrediyor, tavsiye ediyor.
Adaleti ve adaletle anlam bulan bir toplum ve insan hayatını inşa etmede insanlardan daha fazla devlet idarecilerine büyük sorumluluk düşüyor. Gerek kanunlar yapılırken gerekse devlet uygulamalarında iktidar mensupları partisi, yakınları ve dostlarının zararına da olsa adaletli bir toplum hayatını ikame etmek için çaba gösteremiyorlarsa büyük vebal altına giriyorlar olup inanıyorlarsa ahiret hesapları zor geçecek demektir. Zaten inanmasalar da hesaba çekilecekler ve yaptıkları yanlışların hesabını verecekler.
Ne yazık ki 100 yıla yakın bir zamandır ülkemizde insan ve toplum hayatını düzenleyen yasalar yapılırken adaletle hükmetmek ve Allah için her alanda adaleti hakim kılmak öne alınmıştır diyemiyoruz.
Sanki ahiret yokmuş, bu dünyada yaşar ve ölürüz, kimse bizden hesap sormaz, soramaz anlayışı ile Müslüman bir topluma uygulanmak üzere Medeni Kanun İsviçre'den, Ticaret Kanunu Almanya'dan, Miras kanunu falan ülkeden olmak üzere millete de asla sorma zahmetine katlanmadan kanunlar alınmış ve Hıristiyan ya da inançsız ülkelerin kanunları zavallı Müslüman Türk toplumuna uygulanmış uygulamaya itiraz edenlerde devrim kanunlarına karşı geldi suçlaması ile adalet ayaklar altına alınarak yargılanmadan cezalandırılmışlardır.
Daha yakın tarihte 10 yıl önce millete sormadan milletvekillerine bile izah edilmeden sapkınlığı ülkede yaygınlaştıran İstanbul Sözleşmesi apar topar meclisten geçirilerek uygulamaya konmuş, karşı çıkanlar 81 ilde dava edilmişti.
Bugünlerde yeni bir hukuki düzenlemenin yapılacağı yöneticilerimiz tarafından gündeme getirildi. Adalet Bakanı da hâkim ve savcılara ve yargılamalara yönelik beyanatlarında adaletin hakim kılınmasının esas olduğunu, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu, hâkim ve savcıların kanuni yetkileri ve vicdanlarına göre karar vermeleri gerektiğini dile getirdi.
İktidarın milletten aldığı yetkinin 18. yılında bu konuları dile getirmesi geç kalmış reformlar olarak düşünülse de zararın neresinden dönersek kârdır misali umutlu olmak isteğimizi tazeledi.
Keşke diyorum hükümet yetkilileri yaptıkları tüm hizmetlerden önce “ÖNCE ADALET” düsturu ile yola çıksalar da 18 yıl geride kalmasalardı. Zira ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR.
Adaletsiz elde edilen mülkte hayır, bereket yoktur. Dünyaya hükmetseniz de adaleti ıskalaya mazsınız.
Selam ve dua ile