Hakim Daştan 'Bu ihaneti dünyaya çok iyi anlatabilmeliyiz'

Gazetemizin bu haftaki söyleşi konuğu İstinaf Hakimi Necati Daştan oldu. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan süreç ile Türkiye'nin hiç sakinleşmeyen durumu hakkında sorular yönelttiğimiz Hakim Daştan 'Bu ihaneti dünyaya çok iyi anlatabilmeliyiz' dedi.

Hakim Daştan 'Bu ihaneti dünyaya çok iyi anlatabilmeliyiz'

NECATİ BEY, 15 TEMMUZ GECESİ YAŞANANLAR NEDİR, SİZ BU OLAYLARI NASIL YORUMLUYORSUNUZ?

Bu çok iyi planlanmış çok iyi hazırlık yapılmış, arkada çok güçlü akıl ve stratejinin olduğu bir işgal planı. Buna darbe demek bu olayı hafife almak demektir. Bu eylemin Türkiye’yi parçalama ve bir merkeze angaje etme planı içerdiğini düşünüyorum. Ancak şunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Darbeyi planlayanlar ülkede yuvalanmış paralel militanların sayı ve niteliklerini hesaba katarak düğmeye bastılar. Lakin burada biraz erkence karar verildiğini düşünüyorum. Bu da konjonktürel olarak kaybedilecek zamanları olmadığı anlamına geliyor. Yani şunu söylemek istiyorum. Darbenin başarı şansı için her şeyin mükemmel olmadığı, ancak darbe yapmak için tüm şartların olduğu bir anda bu darbeye yöneldiler. Zira geç kalındığında en vurucu güçlerinin dağılma ihtimali olduğunu bildiklerinden arkasına ABD’yi almış bir darbenin başarılı olacağını umdular. Lakin siz ne hesap yaparsanız yapın. Allah’ın da bir hesabı var. Bunu unuttular.

FETHULLAH GÜLEN BU ÇOCUKLARI NASIL MANKURTLAŞTIRIYOR, NASIL BÖYLE BİR KANLI EYLEME İKNA EDEBİLİYOR,  BU BİR BEYİN  YIKAMA MI YOKSA BAŞKA  BİR ŞEY Mİ?

Örgütün evlerinde ve yurtlarında kalan öğrencilerin düşünme ve sorgulama yetenekleri yıllarca köreltilmeye çalışıldı. Bunun için önce dünyadan bihaber olmaları sağlandı. Öyle ki devlette idareci olacak öğrenciler hariç tüm öğrencilerin haber bile dinlemesi yasaklandı. Beyinler sorgulama ve analiz yapamayacak hale gelince yükleme yapmaya başladılar. Hiç unutmuyorum. Bursa’da öğrenci  iken bir gün bu örgütte kalan bir arkadaşla akşam geç saatte bir yerden geliyorduk. Gazete bayiinde 4-5 tane Zaman Gazetesi kaldığını görünce destek amacıyla gitti bunların tamamını satın aldı.  Ben kendi kendime şöyle düşündüm. Bu öğrenci, belki cebinde yarın öğlen yemek yiyecek parası yok. Ama cebindeki parayla fazladan gazete alacak kadar fedakarlık yapıyor. Oysaki belki onun verdiği para ile gazetenin sahipleri saltanat içinde yüzüyorlardı. Örgütte Kendi gazeteleri olan Zaman’dan başka gazete okumak yasaktı. Örgütün tavsiye ettiği kitaplardan başka kitaplar ve dergiler okumak yasaktı. Zaten bu kitaplar çoğunlukla Gülen’e ait kitaplardı. Başka bir yazara ait konferansa gitmek ne mümkündü. Olur ya gerçekleri öğrenir ve sorgulama başlardı. Bu şekilde örgütte inanılmaz bir itaat kültürü oluşturuldu. Kimse hocayı sorgulayamıyor ve abilerine karşı gelemiyordu. Bu nedenle bu örgütün içinden entelektüel çıkamıyor. Dünyayı okumayan insan entelektüel olabilir mi? Bunun yanında örgütte hocanın ne kadar kutsal bir varlık (mehdi-seçilmiş) olduğu algısı zihinlere yerleştirilerek cenneti en kolay kazanmanın yolu hocanın gönlünü kazanmak ve onun emirlerini yerine getirmekti. (Dikkat edin, Allah’ın rızası değil hocanın rızası!) Artık uzun yıllar bunların arasında kalan genç hiç bir şeyi sorgulamaz olur ve bir yığın içinde hedefe doğru koşmaya başlar. Koştuğu hedefin nereye gittiğini, örgütün kendisini nereye götürdüğünü bilmez ve düşünmez. Çünkü artık ok yaydan çıkmış ve bu kadar devasa bir örgütün içindeki binlerce insan yanlış bir yerde olamaz düşüncesi zihnine yerleştiğinden ara sıra olan ve kendi aklına yanlış gelen işlerde ise hocasının bir bildiği vardır efsanesi ile bunlara da bir kenara atar. Zaten kendisi örgütte olduğunu toplumdan gizlediği için toplumla bu konuyu konuşmaz ve hakikatleri asla öğrenmez.Etrafında koca koca yaşlı ve eğitimli insanlar, profesörler, doktorlar, avukatların  sorgulamadığı bir sistemi ben nasıl sorgulayayım diye iç muhasebe yapar. Bunları sorgulamayı ahlak dışı addeder ve kusursuzca itaat ederlerdi. Kur’an’ı bile bunların anlattığı gibi anlar ve akıllarına Kur’an’ın emirlerine aykırılık var mı yok mu diye sorgulamak gelmezdi. Çünkü onların hocası her şeyi düşünür ve onlara anlatırdı. Video, kitap, dergi sohbet vesaire kanallar ile… Bir örnek vermek gerekirse Kur’an’da Allah yalan söylemeyi kesin bir dille men eder ve büyük günahlardan sayar. Peki örgüt yalan söylemeyi bir alışkanlık haline getirmesine hatta anne babaya bile yalan söylettirmesini neden sorgulamazlar?  Allah’ın emri peygamberin emri hocanın emrinden nasıl üstün olabilir. Zira onlar şu algıyı yerleştiriyordu. Asrın yorumu diye bir mantıkla dinin temel yasakları bile meşru hale getirildi ve bunu bir kaç akıllı insan hariç kimse sorgulamadı. (Bkz. Prof. Ahmet Keleş) Bunlar zaten kendilerini sorgulayan öğrencileri bir şekilde bertaraf ederlerdi. Bunun için yurtları bir geçiş yeri olarak kullanırlardı. Yurttan eve öğrenci almak için o öğrencinin yurtta bir kıvama gelmesi gerekirdi. Zaten bunlar uzun bir zaman o genci gözlemler ve kıvama gelmesi için gayret ederlerdi. Çok lüks evler inşa eder. Ara sıra bu çocukları o evde maklube yemeye götürür ve evde kalma iradesinin gencin kendisinden gelmesini isterlerdi. Eve geldikten sonra bile bir müddet takiyye devam eder ve onun ev ve arkadaş ortamına alışması için bir müddet sabrederlerdi. Şimdi düşünün örgütün kitaplarından başka kitap okumayan, başka gazete okumayan, haber bile dinlemeyen, kendi grupları dışından fazla arkadaşları olmayan ve yazın bile memlekette uzun süre kalıp akrabalarından etkilenmemesi için planlı çalışmalar ve kamp bahaneleri ile çevresinden izole edilerek beyin yıkamayı sürekli hale getiren öğrenci ile anne babasının arasını açan ve yeri geldiğinde anne babaya bile yalan söylettiren bir örgütün içinde yetişen insan mankurt olmasın da kim olsun. Bu örgüt, eğitime en çok önem veren örgüt değil miydi? Dünya olimpiyatlarında ödüller alan bunlar değil miydi? İlme en çok değer veren bunlar değil miydi? Peki sorarım size içlerinden bir tane dünya çapında veya Türkiye çapında bir entellektüel yetiştirebildiler mi? Bulamazsınız?Çünkü bir entellektüel ancak özgür bir ortamda yetişir. Düşünen ve sorgulama bu işin doğasında vardır. Kur’an’da yüce Allah ne diyor; “Akletmez misiniz?” Düşünme kabiliyeti için başka başka zihin ve kültür ortamından beslenmeyen beyin iflas eder ve mankurtlaşır. Zaten örgütün amacı mankurtlaşan insanlarla bir darbe kalkışması yapmak sistemi köleleştirmek ve hocaları denen haine bir krallık teslim ederek dünyayı zehirlemek değil mi. (Arzı Mevud) 15 temmuz darbesine rağmen hala gerçeği görmeyenler mankurtlukta zirveyi bulup nirvanaya erişenlerdir. Dikkat edin örgütün içinde kalmış ancak gizli gizli başka kitaplar okumuş insanlar bunlara aldanmadı ve bir fırsatını bulup bunlardan ayrılmayı başardılar.

PARALEL ÖRGÜT ÇOCUKLARI NASIL KANDIRIYORDU?

Paralellerin bir ilçe imamı anlatıyor: “Biz öncelikle ortaokul öğrencisi olan çocukları üniversite öğrencilerimiz aracılığı ile derslerinde yardımcı olmak ve onların başarılarını yükseltmek maskesiyle kendimize yaklaştırırız. Anne babalar bizim niyetimizi bilmediğinden çocuklarını bize teslim etmekte herhangi bir sorun görmezler. Zaten biz zengin ailelerin olduğu apartmanlardan öğrenci evi kiraladığımız için bu çocuklarla tanışmamız çok zor olmamaktadır. Bu çocuklara derslerinde yardımcı olmak amacıyla yaklaşırız. Bunun yanında evde hoşça vakit geçirecek birtakım oyunlar oynarız biliriz ki ilk günlerde anne babalar çocuğa o evde neler yaptığını soracaklardır o yüzden biz uzun bir müddet çocuğa örgüt ile ilgili herhangi bir telkin hareketine girişmeyiz. Bu çocukların bize bağlanması için örgütten aldığımız taktikleri uygularız. Bize ailelerinden daha çok bağlanmalarını temin ederiz. Bu çocuk için bir kırılma noktası vardır. Ve bunu çok dikkatli uygularız. Bunu anlamanın tek bir yolu vardır derslerine iyi çalışmadığını bahane ederek çocuğa bir tokat atarız. Bu, çok ince hesaplanmış ölçülmüş biçilmiş bir tokattır. Bu tokat bizim için bir mihenk taşıdır. (Türk Milleti bu kadar haince şeytani bir planı bilmez bu tamamen İsrail taktiğidir. Şayet çocuk attığımız tokadı anne babasına anlatıyorsa bu çocuk henüz kıvama gelmemiştir diyoruz. Bunun için henüz erken olduğunu anlarız ve bir müddet daha kendimize bağlanmasını bekleriz. Çocukla daha çok ilgilenir ve keyifli vakitler geçiririz. Şayet attığımız tokadı anne babasına anlatmıyorsa artık bu çocuğun bize anne babasından daha çok bağlandığını ve daha yakın olduğunu anlıyoruz ve örgütsel telkinlerimize yani gülenin kasetlerini dinletmeye başlıyoruz. Ve bunlardan kesinlikle anne babalarına bahsetmemelerini istiyoruz. Çeşitli bahanelerle onları ikna ediyoruz” diyor. Yüz binlerce hain yetiştiren örgütün bu ince taktiklerini bizim istihbarat kuruluşları nasıl atlar inanılır gibi değil. Şayet haberdar olmuş da gerekeni yapmamışsa bu daha vahim.

FETÖ NEDEN BU KADAR PALAZLANDI, İNSANLAR BUNA NEDEN BU KADAR ÇOK GÜVENDİ  VE ÇOCUKLARINI BUNLARIN DERSHANESİNE, OKULLARINA GÖNDERDİLER?

Bunun tek bir sebebi var. Geçmişte ceberrut devletin inanan insanlara yaptığı mobing ve zulümler.
Örnek mi?
Başörtü yasağı.
Eşi başörtülü olduğu için işinden atılan bürokratlar. Devletin insanların dinine olan müdahalesi. Tüm bunlar olurken Gülen'in devletin kılcal damarlarına sızacağız lafının dahi havada kalması. Bu dehşet sözlere dahi tepki göstermeyen bir halk. Bu figürün karşıdaki zulmün hakkından gelecek ve onu bertaraf edecek tek insan olduğunun düşünülmesi. Bugün anlıyoruz ki birileri (üst akıl) tavşana kaç tazıya tut demiş. Bir başka ifadeyle iyi polis-kötü polisi oynamış. Siyonizm askere, inanan insanlara zulüm baskısı yaptırırken bir taraftan da Gülen figürünü ortaya can simidi atarak inanan insanların buna yapışmasını bundan medet ummasını beklemiş. Sonunda geldiğimiz nokta devletin her kurumunu işgal eden ve devlete tarihin en büyük ihanetiyle saldıran koskocaman bir zombi imparatorluğu ve Türkiye'nin bir beka sorunu ile karşı karşıya kalmış oluşu. Kurmay zekasına sahip subaylarımız şimdi kendilerini sorgulasınlar. Belki de inananlara zulüm yapan bu paralel askerlerdi. Belki de Kemalist askerler de bu oyuna geldi.

PARALEL ÇETE, NASIL ÖRGÜTLENİYOR, NASIL GÜÇLENİYOR?

Bir astsubay anlatıyor: “Bir gün komutanıma topuk selamını verirken ayağıma yere tam vurmamışım. Bana ceza verdiler ve o günden sonra bana sürekli mobing uyguladı tüm komutanlar. Bir üst komutana çıktım o da bana kötü davrandı. Anlam veremedim. Derdimi birilerine anlatmak ihtiyacı hissettim. Ancak anlatamadım. En sonunda mahkemeye verdim askeri hakim bile bana kötü davranmaya başladı. Bir avukat verdiler bana 8 saat yanımda bekledi bir kere dönüp de senin olay neydi diye bana sormadı.” Hatta bu olayı anlattığı sivil arkadaşları bile şunları düşünmüş: “Yaa bu astsubay arkadaşın mutlaka kötü bir işi vardır ki buna böyle davranıyorlar diye kendi arkadaşları hakkında bile suizanda bulunmaya başlamışlar...”
Tüm komutanlar beni dışlayınca kendimi kötü hissettim ve ben ne kadar kötü bir suç işlemişim ki tüm komutanlar bana kötü davranıyor diye TSK’dan istifa ettim. 15 Temmuz darbesini gördükten sonra bunları nasıl yuvalandığını nasıl kendinden olmayanları bir bahane bularak harcadıklarını görünce bir kez daha kahroldum. Pek çok başarılı arkadaşıma şizofren teşhisi koyarak meslekten attılar. Bunlar için vicdan merhamet insaniyetin bir önemi yok. Bunlar için bir hoca var bir de örgüt ve bu uğurda alınması gereken mesafe.

KAMU GÖREVLİLERİ NASIL ESİR ALINIYOR?

Çete üyeleri hak etmedikleri makama gelince yani kendinden daha zeki ve becerikli insanların gelmediği makama getirilince bu örgütün içinde olmanın hem manen hem madden ne büyük bir nimet olduğu algısına kapılıyorlar. Hem Gülen’e hem de örgüte bu şekilde keramet yüklüyorlar. Bunun bir başka etkisi bu atama ve rütbelerle örgüt, elemanları kendine bağımlı hale getiriyor. Çünkü örgüt olduğu için o işe girdiler örgüt olmasaydı boş gezecek insanlar örgütle ekmeğe kavuştular. Tabii ki bu insan maaşının yüzde 10’unu verir. Peki bu rüşvet değil mi? Bir insan bir gence dese ki seni ise koyacağım ama her ay maaşının yüzde 10’nunu bana vereceksin. Bu nasıl rüşvet ise bu yapılanın da  bundan bir farkı yoktur. Bakın sınavı kazanacak insana neden çalınmış soruları veriyorlar ona bu algıyı yaşatmak hem de suça ortak etmek için. Bir başka ifade ile örgüt varsa yükseliyorsunuz ve zaten örgüt içindeyseniz size çok kolay ve hazır bir hayat sunuyorlar. Çocukluktan itibaren sizi dış dünyada kendi aklınızla iradenizle üstesinden gelemediğiniz bir hayata hazırlıyorlar sizi. Her işinize örgüt içinde Hallettiğiniz için örgütten dışarı çıkmak sizi sudan çıkmış bir balık haline getiriyor. Bir yere tayin olduğunuzda kuaförünüz ve terziniz bile hazır. Bu alışılmış hayatı terk etmek kolay değil zira insan ihsanın kölesidir. Bu öyle bir hayat ki sizi bu hayata alıştırırlarsa buradan kopmak mümkün değil.

DEVLET SÜRECİ NASIL YÖNETİYOR, BU SÜREÇTE HATA YAPILIYOR MU?

Darbe sürecinden bugüne kadar büyük hatalar yapılmadı. Ancak bundan sonrası çok önemli. Gün geçtikçe magazinleştirilmesine izin verilmemeli. Olay ana mecrasından saptırılmamalı.  Bu çok tehlikeli bir süreç olur. Bunu kripto paraleller bilerek yapmaya çalışabilirler ki zaman zaman yapıyorlar. Gün geçtikçe işin mecrasından ve ana hattından uzaklaşılırsa bu insanların zihninde bu darbenin tehlikeli boyutunun göz ardı edilmesini ve artık bu vahim tabloyu sıradanlaştırma eğilimi olduğunu ve bunun çok tehlikeli bir algı oluşturduğunu ifade etmek istiyorum. Benim önerim bu algıyı bu tehlikeyi sıcak tutacak program, konferans, toplantı, forum etkinlik gibi programların aralıksız devam ettirilmesi. Şehit yakınları ve gazilerin bu programlara dahil edilmesi ve yaşanan acı hadiselerin ilk ağızdan sıcağı sıcağına halka anlatılarak yaşadığımız vahşeti tüm boyutları ile halkın şuuraltına sokmak ve irade gücümüzü diri tutmaktır. Bunun yanında bu ihaneti dünyaya çok iyi anlatabilmeliyiz. Örneğin şiir ve kompozisyon yarışmaları yapılabilir. Öğrencilerimiz gençlerimizi bu duygu paylaşımına ortak edebiliriz. Son günlerde yaşanan terör faaliyetleri bu darbenin bir uzantısıdır. Ülkeyi iki yerden  sıkıştıracaklar. Hem terör hem ekonomi. En büyük hata, darbe sürecinde yaşanan büyük tehlikeyi hafife almak ve bu zaferin üzerine yatmaktır. Zira düşmanlarımız asla uyumayacaktır. Su uyur düşman uyumaz. Şu hiçbir zaman unutulmamalı ve gözardı edilmemeli. Bu hainler 15 Temmuz’da başarılı olsalardı binlerce kan dökülecekti. Bu hainlerde zerre kadar merhamet ve acıma duygusu olmadığını ifade etmek istiyorum. Acıyan acınacak hale gelir. Darbe sürecinin magazinleştirilmesine fırsat vermemeliyiz. Bunlarla darbecileri masum göstermek duygu sömürüsü yaparak onlara af çıkarılmasının yolunu açmak ve Türkiye’yi uluslararası arenada yalnızlığa ve tazminatlara mahkum etmek. Milletin öfkesini ve sağduyusunu sıcak tutmalıyız. Şunu bilin ki bu tip tartışmalar başlarsa kriptoların maksatları gerçekleşmeye başlamıştır demektir uyanık olmalıyız! Unutmayalım. Bu hain örgüt dünyada yalnız değil pek çok emparyalist ülke ve örgüt bu örgütün arkasında  ve bu örgüt emin olun algı operasyonunu devletimizden çok daha iyi kullanıyor. Ellerinde çok büyük bir organize güç var arkasında İsrail gibi güçlü bir beyin var CIA gibi bir destekçileri var bunlarla gerçekten mücadele etmek çok zor Bu nedenle çok hızlı ve seri olmalıyız. Algı operasyonlarına izin vermemeliyiz. Rehavete kapılmamızı izin vermemeliyiz. Bürokrasideki temizliği çok sıkı ve bir an önce yapabilmeliyiz.

BU DARBENİN BAŞARILI OLMA İHTİMALİ VAR MIYDI?

Bu darbe gece saat 03’te  yapılsaydı ve darbeciler cumhurbaşkanını öldürseydi bence başarı şansı yüzde 60-70 civarında olurdu. Bu yüzde 30’luk ihtimali ise iç savaş olarak yorumluyorum. Yani gece saat 03’te düğmeye basılmış olsa ve cumhurbaşkanı öldürülmüş olsa darbe başarılı olmasa bile iç savaş kaçınılmaz olur ve Suriye’ye dönerdik. Bence bu en kötü senaryo olurdu. Ancak hava kuvvetlerinden bir vatansever binbaşının bu darbeyi MİT’e ihbar etmesi ile plan büyük oranda çökmüştür.

BU DARBEYE TİYATRO DİYORLAR BUNA NE DİYORSUNUZ?

Darbeye tiyatro diyenlerin ben ya akıl sağlıklarından şüphe ediyorum. Yahut bunlar kripto paralelciler. Bu yüzden bu konuda zaman kaybetmeyi ve kelam etmeyi israf olarak görüyorum.

DEVLETİN İSTİHBARAT VEYA KOLLUK BİRİMLERİNDE BİR ZAFİYET GÖRDÜNÜZ MÜ?

Bir zafiyet olduğu muhakkak. Böyle bir darbenin en az bir ay, bilemediniz en az 3 gün öncesinden haber alınması gerekiyor. Ancak görünen o k istihbarata da sızmışlar bu istihbarattaki zaafiyetin bir nedeni sayılabilir. Hatırlarsak emniyet istihbarat 2 yıl öncesine  kadar tamamen bunların elinde idi.

DARBENİN BASTIRILMASINDA EN ÖNEMLİ FAKTÖRLER HANGİLERİ OLDU?

Darbenin bastırılmasındaki en önemli faktörler. Öncelikle Türkiye’de darbeyi gerektiren bir ortamın olmaması. Yani bu darbeyi yapanlar hangi gerekçe ile yönetime el koyuyorlar belli değil. Milletin vicdanından darbenin hiçbir meşruiyeti yok. Milleti ikna edemediğiniz bir darbe ne kadar başarılı olabilir. Darbenin gerekçesi yok. İkinci nenden demokratik düzene olan alışkanlık saygı iletişim kanallarının yaygınlaşması sosyal medya. Halkın yarısının cumhurbaşkanına olan bağlılığı ve cumhurbaşkanının dik duruşu. Bir de Adnan Menderes’in idamına karşı çıkmayan bu halkın içinde kalan burukluğun doğurduğu hınç.

İNSANLARIN DARBEYE KARŞI BU KADAR KORKUSUZCA GİTMELERİNİN NEDENİ NEDİR?

Ben bu darbede manevi bir elin Türk Milleti’nin üzerinde olduğuna yürekten inanıyorum. Zira umulmadık hadiseler beklenmeyen olaylar olduğuna şahit olduk. Manevi yardımın geldiği bir yerde akan sular durur. Bunun yanında zaten birkaç yıldır devam eden FETÖ antipatisinin doğurduğu atmosfer, darbenin beklenen saatte değil akşam 21’de başlamış oluşu, tüm planların alt üst olması ve milletin ayakta olduğu bir saatte bu  eyleme girişilmesi  nedeniyle insanların rahatlıkla sokağa çıkabilmesi vatan sevgisinin ölümden önce gelmesi. Adnan Menderes’e bu milletin beklenen tepkiyi gösterememesinin kırgınlığı darbenin ilk saatlerinde özel kuvvetlerde yaşanan lokal hadiseler gibi kırılma anlarının yaşanması vesaire gibi nedenlerle...

YENİ BİR DARBE KALKIŞMASI OLABİLİR Mİ?

Ben aynı usulle 2. bir darbe kalkışması olacağını sanmıyorum. Bir söz var ya. Aynı suda ikinci kez yıkanamazsınız diye. Lakin gerek FETÖ, gerekse bu darbeyi planlayan hain güçler ve üst akıl Türkiye’yi boş bırakmayacaklar. Ben mutlaka ama mutlaka tekrar saldıracaklarını bekliyorum. Bunun tarihini kestiremiyorum. Ancak 6 ay ile 3 yıl arasında bir zaman dilimi öngörüyorum. Bu süre içinde planları revize edecekler Türk Milleti’nin karakterini boşa çıkarmaya ve onun direncini kıracak hadiseler yönelecekler. Ama mutlaka bir hamle daha yapacaklarını tahmin ediyorum. Bu nedenle her ihtimale hazırlıklı olmalıyız. Bir toparlanma sürecine ihtiyaçları var. Bir revizyona ihtiyaçları var. Şahsi kanaatim. Bu söylentilerle. Tabanın çözülmesini engellemek istiyorlar. Çünkü şu an bunların belini bükecek tek şey itirafçılar. Bir daha bunlar kullanılamaz hale gelecekler. Bir kalkışma yapabilirler mi ben 15 Temmuz gibi bir şey olacağını sanmıyorum. Sadece lokal suikastler ve bombalama yapabilirler. Bunun yanında ekonomik olarak bizi boğmaya çalışacaklar. Malen yıkıma uğratmayı ve bize uluslararası bir ambargo uygulamayı düşünebilirler. Rezza Zarap olayını bizim aleyhimize kullanabilirler. Öyleyse tabanın çözülmesini önleyerek öncelikle paraları yurt dışına kaçırmayı planlıyor olabilirler.Zaman kazanabilirler. Ta ki Avrupa ülkelerinin üzerimize geleceği zamana kadar. Şu anda bu ülkeler bize ekonomik ambargo hazırlığı içinde olabilirler. Belki devletin elindeki bilgileri öğrenerek ne yapacaklarına karar vermek isteyebilirler. Bu arada delilleri karartabilirler.

BU DARBEYİ  KİM ORGANİZE ETTİ,  ARKASINDA KİMLER VAR?

Ben bu darbenin FETÖ ile işbirliğin halindeki uluslararası güçlerin organize ettiğini düşünüyorum. Kim kimin içinde onu bilmiyorum. Yani FETÖ ile bu güçler ortaklaşa mı yaptılar yoksa FETÖ taşeron olarak mı kullanıldı onu bilmiyoruz. Ancak FETÖ’nün bu işi tek başına planlamadığı muhakkak. Zira dışarıdan destek almayan hiçbir darbenin yaşama şansı olmaz. FETÖ bu işin tam omurgasında yer alıyor.

BU DARBENİN AMACI NEDİR, NE HEDEFLEMİŞ OLABİLİRLER?

Bu darbenin amaçlarını ikiye ayırmak gerek. Birincisi yakın amaç. Bu da Tayyip  Erdoğan’ı bertaraf etmek. Zira paralel yapı kendine en büyük engel olarak Tayyip Erdoğan’ı görüyor ve ondan kurtulmak istiyor. Bakın Hakan Fidan olayından itibaren paralel yapı gücünün neredeyse yaklaşık yüzde 80’ini kaybetti. Bu bile Tayyip Erdoğan’a olan öfkelerini anlamamıza yardımcı olabilir. İkincisi uzak amaç Türkiye’yi etkisizleştirmek dünyadaki  gücünü kırmak. İlerde İsrail’in hedeflerine engel olma özelliğini kaybettirmek. Daha uzak vadede belki Arz-ı Mevud hayallerinin temellerini atmak. Ancak bu saydıklarımız çok uzak bir zaman diliminde değil yakın bir vadede planlanmış gözüküyor.

BUNDAN SONRA DEVLETİN NE YAPMASINI BEKLİYORSUNUZ, BUNDAN SONRA BİR DARBE GİRİŞİMİNİN OLMAMASI İÇİN NE YAPILMALI?

Devletin yapması gerekenleri yakın, orta ve uzun vadeli olarak anlatmamız gerekiyor. Yakın vadede öncelikle tehlikeyi bertaraf edecek tedbirler almalı. Yani en kripto hücreler dahi çökertilmeli. Bunun için itirafçılara özellikle eğilmek gerekiyor. Gerekirse kanunda değişiklik yapılmalı ve itirafçı olmak özendirilmeli. Örgütün çok kısa sürede çökertilmesi gerekiyor. Liyakat zaafiyeti  kesinlikle giderilmeli. Bunun için çalıştaylar yapılmalı. Devlette oluşan bürokrasi boşluğu acilen giderilmeli. Emekli olanların bir kısmı geri çağrılmalı. Devlete atıl duran kadrolar aktif bölgelere aktarılmalı. İstihbarat yeniden dizayn edilmeli. Başarısız olduğu belirlenen istihbaratçıların işine son verilmeli. Davalar en etkili bir şekilde sonlandırılmalı ve darbecilere hak edilen cezalar verilmeli. Bunun için darbelerin görüldüğü mahkemeler yeniden gözden geçirilmeli en yetişmiş hakimler buraya aktarılmalı. Yargının önündeki yapısal sorunlar acilen giderilmeli. Think thank kuruluşlarına acilen hız  verilmeli ve bu konuda ülkenin her ilinde beyin fırtınası yapılması sağlanmalı ve elde edilen bilgiler Ankara’da kayıt altına alınmalı. Orta vadede devlet dünyadaki düşmanlarının sayısı azaltılmalı ve dostlarının sayısını  artıracak önlemler almalı. Yeni açılımlar yapmalı.  Teknolojik bir atılım yapmalı. Toplumsal barışı yeniden tesis etmeli. Ülkedeki nifak ve ayrılık tohumlarını azaltmalı. Boşalan kadrolara nitelikli personel acilen doldurulmalı. Devlet memuru anlayışı değişmeli. Başarıya göre ücret sistemi getirilmeli. Ve başarısız memurun işine son verilmeli. Uzun vadede yapılacaklar: Yaşadığımız büyük badirenin 3 ayaklı temeli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle çözümü de bu üç ayak üzerinden temellendireceğim.
1. dini etken
2. ilmi etken-eğitim
3. adli etken
Şimdi bunları sıra ile ele alalım. 
Dini etken: Paralel ihanet çetesinin yüz binlerce genci etkisi altına alarak sapık bir din etrafı altında toplamasının en büyük nedenlerinden birisi insanlarda var olan din ihtiyacı ve ülkedeki din eğitimi boşluğunu en iyi şekilde değerlendirmeleridir. Şurası bir hakikat ki din vazgeçilmez bir ihtiyaçtır, ne kadar gizlerseniz gizleyin, ne kadar baskı altına alırsanız alın, ne kadar yok etmeye çalışırsanız çalışın insanların dini ihtiyaçlarını ortadan kaldıramazsınız. Anadolu insanının da dine olan yakınlığı, iştiyakı, bu ihtiyacın vazgeçilmez bir zaruret olduğunu ortaya koymaktadır. Ve karşımızda Devletin bu konudaki zaafiyetini, açlığını, eksikliğini kullanan ve istifade eden bir paralel ihanet çetesinin yaptıkları. Maalesef insanlarımızın çoğu kendi inançları ve düşünce yapıları gereği çocuklarını güvenle emanet edebilecekleri kurumlar aradılar. Bana çocuğumu hangi yurda vereyim ki başına bir kaza gelmesin diyenler az olmadı. Zira devlet yurtları maalesef bu güveni vermiyordu. Cemaatin kurumları, öğrenci yurtları, dershaneler ve okulları insanlara daha güvenli geldiğinden en yaygın ve en güçlü olan bu hain örgüte insanların çocuklarını emanet etmesine vesile olmuştur. Paralel yapı ise bunu kötüye kullanarak bu çocukları Kendi süfli emellerine ve misyoner faaliyetlerine alet ederek ülkeye vatan haini birer terörist olarak yetişmelerine vesile olmuştur. Burada da kalmamışlar. Meslek sahibi yaptıkları bu çocukları, gençleri ülkenin en kritik, en mahrem en önemli mevkilerine getirerek bu ülkenin belini kıracak bu ülkeyi belki tarih sahnesinden koparacak mevkilere yerleştirilmişler. Bu nedenle bundan sonra atılacak adımlarda aileler ne kadar dini eğitim istiyorsa devlet bunun önünü açmalıdır kanaatimce. Bunun ayrıntılarını başka bir yazıda anlatabiliriz. Zira kontrol edilemeyen din eğitimi her türlü manipülasyona açık demektir. Aksi takdirde bugün beli kırılan paralel çete Yarın başka bir çehre ile başka bir motif altında tekrar önümüze çıkacaktır. Bu hakikati göz ardı etmezsek Bu ülkenin gelecekte daha büyük badireler ile karşı karşıya kalmasına neden olmuş olacağız.
İlmi etken: Bu devletimizin maalesef ciddi bir eğitim programı olmadı. Devletin zeki ve yoksul çocuklara sahip çıkmaması nedeniyle burada oluşan boşluğu paralel ihanet çetesinin doldurmuş ve bu ülke için çok verimli olabilecek çok zeki çocukları yani insan kaynaklarını kaybetmiş durumdayız. Eğitim sistemimiz maalesef adeta bir Yaz Boz tahtasına dönmüştür. Bu yüzden sürekli değişen bir eğitim müfredatı, sürekli değişen bir eğitim sistemi ile çocuklarımızın beyni allak bullak olmuş ve bir türlü tecrübe üzerine ilerlemeyen bir eğitim sistemi ile karşı karşıya kalmamıza neden olmuştur. Oysaki yapılan bir hatada ısrarcı olmamak ve oluşturacak pilot bölgelerle gençliğimizin ihtiyacı olan eğitimi onlara çok en iyi şekilde verebilecek bir sistemi inşa etmeliyiz. Okumaya gönlü olmayan, okumaya yeteneği olmayan çocukları okullarda tutarak başarılı öğrencilerin de başarısına engel olmamalıyız. Maalesef bugün uygulanan sistemde resmen devlet okulları insanları eğitimden daha da nefret ettiren bir sistem haline gelmiş ve okumak isteyenlerin ise şevkini kıran bir noktaya evrilmiştir. Okumak istemeyen bir öğrenciyi okul sıralarında tutmanın ne manası var bu çocuğu okuldan alıp kendi yeteneklerini ölçeğinde mesleki ve teknik alanlara yönlendirmek daha mantıklı bir iş değil mi? Bu ülkede üstün zekâlı öğrenciler neden özel vakıfların kaderine terk edilir ben anlamış değilim. Devlet ilkokul ve ortaokuldan itibaren yetenek analizi yaparak üstün yetenekli çocukları ailelerinin rızası ile alarak yetiştirmeli ve insan kaynaklarını heba etmemelidir. Başka ülkelerin beyin göçüne taviz vermemelidir. Tüm bunlarla ülkemizdeki eğitim sistemini yeniden masaya yatırılarak top yekün bir çalışma ile buradaki eksikliklerin ve boşlukların mutlak olarak giderilmesiyle ülkemizi önümüzdeki yıllara hazırlayacak bir eğitim modelini ortaya koymak zorundayız. Yaşanan bu eğitim faciasına bir son vermenin vakti artık gelmiştir. Bu nedenle devlet tüm eğitim sistemini sıfırdan gözden geçirmeli ve yeniden formüle etmelidir. Ülke çapında belli bir zeka seviyesinin üzerinde olan tüm çocukları devlet sahiplenmeli ve ailelerine yük olmadan gerekirse bir vakıf etrafında bunları toplayarak devlete Nitelikli insan yetiştirilmek üzere hazırlamalıdır. Bundan sonra hiçbir cemaatin hiçbir misyoner örgütün veya hiçbir terör örgütünün bu zeki ve yetenekli çocuklara el atmasının önüne geçilmelidir.
Adli etken: Şahsi kanaatim adaleti etkin olan bir ülkede ne kadar misyoner faaliyet ne kadar illegal örgüt olursa olsun bunların bir ülkenin Adalet Emniyet ve askeri sistemi ele geçirmeleri mümkün olamaz. Bunun mümkün olabilmesi için dejenere olmuş bir adli sistemin ülkede etkin olması gerekir. Belki bu da emperyalizmin ülkemiz üzerindeki oyunun bir parçası olsa gerek. Maalesef ülkemizde etkin ve nitelikli bir adli yapılanma olmadığı için buralarda oluşan boşluktan istifade ederek paralel ihanet çetesi binlerce niteliksiz ve vasıfsız insanı devlet kadrolarına yerleştirmiş ve buna hiç kinse karşı çıkamaz olmuştur. Bu şekilde devlet zafiyete düşürülmüştür. Bu nedenle bu Ülkenin etkin bir adli sistemi inşa etmeye acilen ihtiyacı vardır sınav komisyonları kamu personeli alım guruplarında adaletin ikinci plana atılması niteliksiz insanların öne çıkmasına ve pek çok ünvan ve makamın vasıfsız ve gerçekten ehliyetsiz insanların eline kalmasına neden olmuştur. Bunun yanında mahkemelere intikal etmiş pek çok dosyanın da adaletin etkili olmaması nedeniyle sonuç alınamamış ve bu haliyle görevini yapmayan savsaklayan ve kirleten yüzlerce insan devleti hala bir arpalık olarak kullanmaya devam etmektedir. Bir ülkede en tehlikeli olan şey adli sürecin 3 ayağının da bir örgüt tarafından ele geçirilmesidir yani soruşturma yargılama ve temiz aşaması bu üç örgütü 3 aşamanın da bir örgütün eline geçmesi demek bir ülke için felaket demektir. Böyle bir sistemde her türlü kirli eylemi aklayabilir ülke için her türlü iyiliği bu haliyle baltalayabilirsiniz. Zira bir aşaması dahi sağlam olursa davaların bir yerden düze çıkabilme ihtimali var demektir.Bu çarpık durumdan istifade eden paralel ihanet çetesinin şu anda ayrıntılarına değinemeyeceğim. Pek çok yargılamayı kendi menfaat ve güçlerini pekiştirmelerine alet ettiklerini düşünmekteyim. Maalesef paralel ihanet çetesi yargının bu üç aşamasında ele geçirmeye muvaffak olmuştur. Siyaset ise ne yazık ki bunu sorgulama yeteneğinden ve bunu sorgulayabilecek ilmi birikimden yoksun olduğu için bunu önleyecek adımları atamamıştır. Tüm bunlara baktığımızda ülkede top yekün bir adli reformun inşa edilmesi adaletin devletin tüm kılcal damarlarına ulaşacak derecede etkin bir hale getirilerek sistemin yürürlüğe konması elzemdir.

BU DARBENİN DÜNYADAKİ  VE İSLAM ALEMİNDEKİ YANSIMALARI NE OLACAK?

Dünyadaki yansımalarını tahmin etmek güç.  Ancak ben İslam aleminde ve Türk dünyasında mutlaka olumlu bir etkisinin olacağın düşünüyorum. Şöyle ki İslam alemi kendini sorgulayacak. Nerede hata yaptığını düşünecek. Neden Türkiye gibi darbenin alt edilemediğini düşünecekler. İstihbaratın ve alt yapının ne kadar önemli olduğunu düşünecekler. Belki bugünden itibaren bazı şeylerin temellerini atacaklar ve kendileri başarılı olamasalar dahi çocuklarının darbeye direnen bir nesil olması için hazırlayacaklarını düşünüyorum. Bu İslam alemine ve Türk dünyasına ilham olacaktır. Türkiye’nin yaşadığı tecrübeyi de bu ülkelerle paylaşacağını umuyorum. Ancak İslam ülkelerine ve Türkî cumhuriyetlere de buradan bir uyarı yapmak istiyorum. Şu an da Türkiye’nin tam yanında  olma vaktidir. Her yönüyle  bizim yanımızda olmazlarsa Allah korusun bizi de kaybederlerse bir daha yanında olmayı arzulayacakları bir ülke bulamazlar.

BU DARBE BAŞARILI OLSAYDI NE OLACAKTI?

Tabi bunun itirafçıların çözülmesiyle daha net anlayabiliriz. Zira  bizim yapacağın şeylerin tümü tahmin olacaktır. Ancak ben şunu ifade etmek istiyorum ki meclisi bombalayan özel harekat polislerin ısı bombasıyla yakıp küle çeviren bir örgütün herkesi şaşkına çevirecek oranda bu ülkeye çok kanlı bir senaryo hazırladığını düşünüyorum.

FETÖ ÖRGÜTÜNDE ÇÖZÜLME BEKLİYOR MUSUNUZ?

Ben itirafçıların sayısının artmasıyla örgütün çözülmeye başlaması arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. Yani itirafçılar arttıkça çözülme hızlanacak. Ancak militanlar militanlıkların ölünceye kadar sürdürecekler. Ben çözülmenin bir iki yılda oluşacağını düşünüyorum.

FETÖ BU KADAR GÜÇLÜ İKEN DEVLETİN RESMEN SAHİBİ İKEN NEDEN BÖYLE BİR  DARBE YAPMAK İHTİYACI HİSSETSİN?

Cevabı en zor olan soru da bu zaten. Devlet zaten sizin iken neden böyle bir risk alıyorsunuz. Neden bir sürü elemanınızı ölüme ve cezaevine gönderiyorsunuz. Burada şu akla geliyor. Bu örgütü kuran ve büyüten üst aklın beklemeye zamanının olmadığı anlaşılıyor. Bir an önce sonuca gitmek için talimat vermiş olabilir. Yoksa bu FETÖ’cüler bir müddet daha sabretselerdi 8-10 yıl sonra TSK’daki subayların tamamı bunlardan olacaktı.

Bunlar büyüten üst akıl kimse onların verdiği emirle hareket etmek zorunda kaldılar. Onlar Türkiye’nin elden çıktığını kaybedildiğini düşünüyorlardır. 

DARBENİN ARKASINDA KİM VAR?

Darbenin arkasında görünür olarak Amerika ve FETÖ örgütü var. Ancak benim tarihi analizlerime göre bu işin teorik arka planında İngiltere ve İsrail var. Bir nevi uluslararası bir konsorsiyum. Bu işin arkasında hiç ummadığımız ülkeler de çıkarsa şaşırmam. En büyük etken Tevrat’ta Yahudilere vaadedilen topraklar mevzudur. Arzı Mevud hadisesini ve son birkaç yılda Ortadoğu’da yaşanan hadiseleri dikkatle takip ettiğimizde bu sonuca varabiliyoruz.  15 Temmuz darbesini, Irak’ın işgali Suriye’deki olaylar ve Mısır’daki darbeden bağımsız olarak yorumlarsanız hata yapmış olursunuz. Bunların her biri bir bütünün parçaları ve bir gayeye hizmet etmektedirler. Büyük resimde Arzı Mevud planı var. Lakin bunun yakın ve uzak bağlantılı olarak Türkiye’nin  ayakları üzerine duran ve dünyaya sesini çıkarmaya çalışan bir ülke haline gelmesi küresel güçlerin oyunlarına çomak sokar hale gelmiş bir Türkiye elbette birilerine rahatsız edecektir. Ancak görünen o ki bu plan 40 yıl öncesinden hazırlığı yapılmış bir eylem. Demek ki bu adamlar 40 yıl öncesinden Türkiye’nin evrileceği noktayı  ve milletin yaşayacağı değişimi fark edebilecek bir zekaya sahiplermiş. Yoksa zaten ellerinde olan bir ülkenin için ne den bu kadar ajan yerleştirme ihtiyacında hissetsinler kendilerini!

AMERİKA’NIN BU DARBE PLANININ ARKASINDA OLDUĞUNU NEREDEN ANLIYORSUNUZ?

Gülen’in iade edilmemesi. Bir ülke ki bütün şüphelerin üzerine çevrildiği bir anda kendini bu şüpheden aklamak itiyorsa derhal güleni iade etmesi gerekirdi. İade etmemesi ve  bunu zaman yayarak işi soğutmak istemesi en büyük nedendir.Dünyanın her yerinde olan hadiselerden anında haberdar olan Amerika’nın NATO üyesi bir ülkede bu darbenin olduğu  ilk saatlerde darbeyi kınamaması ve zımnen  darbeye destek vermesi. Olağan şüpheli. Bir kere şu kriteri ortaya koyalım. Bu darbeyi yapan Gülen ise mutlaka bu işin arkasında Amerika vardır, bunu tereddütsüz söyleyebiliriz. Zira Gülen’i yetiştiren bu günlere getiren ve dünyanın 170 ülkesinde yaşatan güç budur. Darbecilerin genelkurmay başkanını Gülenle görüştürmek istemeleri bunun en büyük kanıtı değil midir? Siz hakikati ararsanız kanıt haddinden fazladır, ancak hakikate gözünü kapatırsanız ve oyun oynarsanız canlı yayında cinayet işleyeni de aklamaya çalışırsınız. Bu Siyonizm’in en büyük taktiğidir. CIA’ in yan kuruluş olan Stratfor’un darbe gecesi Erdoğan ile ilgili bilgileri paylaşması bunun en önemli delillerindendir. Türkiye Rus uçağını düşürdüğü gün beyaz saraydan bir açıklama gelmişti. Bu Türkiye ile Rusya  arasındaki bir meseledir diye: hiçbir delil olmasa bile ben bir hukukçu olarak sadece bu cümleden yola çıkarak Bu işin arkasında Amerika vardır derim.  Yani Amerika güçlenen bir Türkiye’yi istememekte ve kendine bağımlı bir ülke haline gelmesini arzulamaktadır.

TSK’NIN NE KADARI BU DARBEYE DESTEK VERDİ VE NEDEN ORDU BU DARBEYİ KENDİ İÇİNDE BASTIRAMADI DA MİLLETİN DESTEĞİNE İHTİYAÇ DUYULDU?

Bu soru çok teknik bir konu. Esasen bunu askerlerin cevaplandırması gerekir. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz. Başını FETÖ’nün çektiği  örgüt ve Amerika bir kısım NATO üyesi ülkelerinde bu darbenin içerisinde olduğu muhakkak. Yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde  bir grup var ki siyasi ve ideolojik  nedenlerle ben bu grubun  darbeye karşı zımnen  tarafsız kalarak ve işi ağırdan alarak zımnen destek verdiklerini düşünüyorum. Bu benim şahsi görüşüm. Şunu da unutmamak gerek. Darbe mesaiden sonra gerçekleşiyor. Bütün subaylar evinde.  Birliklerin çoğundaki nöbetçi birimler bu darbecilerden oluşuyor. Yani kendilerini nöbete yazdırmışlar. Dışardaki subayların önce kışlaya girmesi silahlarını alıp daha sonra darbeye direnmesi gerekiyor. Bu nedenle darbenin bastırılması gecikti ve halkın desteğine ihtiyaç duyuldu. Belki bu bahsettiğimiz hadiseler meydan gelmemiş olsa idi emniyet birimleri ve TSK, darbenin içinde olmayan birimleri ile bu darbe daha kısa sürede ve halkın direnişine gerek olmaksızın bastırılabilirdi.

İDAMIN YASALAŞMASI HALİNDE GERİYE İŞLEMEYECEĞİ VE 15 TEMMUZ DARBECİLERİNİ KAPSAMAYACAĞI İDDİA EDİLİYORDU, BU KONUDA SİZİN GÖRÜŞÜNÜZ NEDİR?

İdam cezasını konuşabilmek için meydana gelen bu ihanetin hem sosyolojik hem hukuki boyutunu irdelemek gerek. Esasen idam cezasının getirilmesi bu darbeye teşebbüs eden hainlerden ziyade bundan sonra akıllarına darbeyi getiren unsurlara yönelik bir mesaj olacaktır. Ancak şunu unutmamak gerekir. Bir darbeyi planlayanlar bu işin sonundan ölüm olduğunu da bilir. Bu yüzden idam cezasının tüm darbecilere karşı etkili olduğunu ifade etmek mümkün olmayabilir. Lakin tankları milletin üzerine süren tankın paletleri altında insanların kafasını  ezen uçaklarla meclisi ve emniyet müdürlüğünü bombalayan özel harekat birliğini  bombalayan bu hainlerin idam edilmesi kamu vicdanının rahatlatılması ile milletin devletiyle olan aidiyet bağının bir gereğidir. Yani siz bu adamları idam etmez içeride beslerseniz bu halkın devletine olan güveni sarsılır ve vicdanları yaralı olarak kalır. Bu yüzden vatana ihanet suçuna mühnasır olmak üzere idam cezası getirilmelidir. Peki işin bir de hukuki boyutu var ona temas edelim. Sonradan çıkarılan idam cezası geçmişteki olaylara uygulanabilir mi. Uluslararası hukuk buna engel teşkil ediyor bunun yanında Anayasamızda da bunu engelleyecek düzenlemeler var. Lakin siz anayasayı değiştirerek geçici bir madde koyarak 15 Temmuz darbesini planlayan cunta için bu idam cezası uygulanabilir diye madde koyabilirsiniz. Burada tek sorun uluslararası hukuk sizi dışlayabilir, tazminata mahkum edebilir ve dünya sizi kınayabilir. Ancak unutmayalım ki bu dünya darbe olduğunda sizi desteklemedi. Burada bir karar vermek  zorundayız. Bu kararımız hukuki değil siyasi olacaktır. Biz dünyayı nereye  kadar dikkate alacağız nereye kadar almayacağız. Bu sorunun cevabını verebilirsek bu idamları da gerçekleştirebilir.

TÜRKİYE BU SÜREÇTE NE YAPMALI?

Tarihin en kompleks en hain darbe girişimine sahne olan Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması Batı’yı ürküttü. Ne bekliyorlardı? Tüm ihanete rağmen onlara sıcak gülücükler atmamızı mı? Bu adamlar demek ki 15 Temmuz gecesini iyi okuyamamışlar. Şöyle düşünün... Bu darbe Belçika’da ve ya Hollanda’da olsaydı Batı nasıl davranırdı. Ben eminim anında açıklama yapar ve tüm ordularıyla darbe girişimini bastırmaya hazır olduklarını ifade eder ve darbecileri asla tanımayacaklarını bu yüzden darbecilerin derhal operasyonlara son vermelerini isterlerdi. Bu ülkelerin 15 Temmuz darbesine peşinen verdikleri desteği bir kenara koyalım. Darbenin başlangıcında dahi bu açıklamayı yapmış olsalardı belki bu kadar şehit vermezdik. Her şerde hayır vardır diyoruz ve batının ihanetini aklımızın bir kenarına yazarak yapılacakları tespit etmeye çalışalım. Dünya dengelerini yeniden gözden geçirmeli. Darbe günü kendine destek vermeyen ülkeleri şimdilik bir kenara itmeli ve kendine yeni dostlar kurmalı. Çin, Hindistan, Japonya vesaire. Yeni dünya düzeninin ilk adımlarını atmalıdır. Türkiye bu ihaneti her görüşmede bu sahte demokrasi havarilerinin yüzüne çarpmalı ve bunları utandırmalıdır. (Tabii utanacak yüzleri varsa) Türkiye kamu bürokrasisini topyekün değiştirmeli ve tüm personelin vatan savunması anlayışı ile görev yapabilmesinin temellerini atabilmelidir. Devlette liyakat sistemi kesin olarak inşa edilmeli. En zeki insanların devlet kadrolarına yerleşmesi sağlanmalı. Memurların imkanları genişletilmeli. Özel sektörü geçmek için bir neden olmamalı. Hesap sorulabilir bir yönetim anlayışı olmalı. Yaptığı işin çıtasını yükselten bir memur anlayışına sahip olmalı. Torpil ve kayırma kesinlikle kaldırılmalı. Torpile vesile olanlar acımasızca görevden uzaklaştırılmalı ve cezalandırılmalı. Her yapılan işin denetimi her alınan personelin denetimi başka organlar tarafından yapılmalı ve hesap sorulmalı. Eğitim sistemi yeniden dizayn etmeli: bin yıllık tarihimizi inceleyerek eğitimde nerede hata yaptığımızı tespit ederek yeni ihanet örgütlerinin ortaya çıkmaması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. İnsanların ihtiyacı olan dini eğitim tamamen devlet eliyle verilmeli ve anne baba çocuğunun haftada kaç saat ve hangi derslerde din eğitimi alması gerektiğine inanıyorsa o kadar eğitim verilmelidir. Anne babaların dışarıya olan mahkumiyetleri bitirilmelidir. Adalet sil baştan dizayn  edilmeli... Ben rehabilitasyonla düzeltileceğini düşünmüyorum. Tamamen yeni bir mantıkla adalet inşa edilmeli. Buna ayrı bir konuşmada veya yazıda temas edebiliriz. Devletin içine çöreklenmiş kara delikleri tespit edemeyip gerekeni yapmayan adalet değil, her uçan kuşun hatta uçmayan kuşların hesabını soran bir adli sisteme geçilmelidir. Yabancı ülkelerdeki gurbetçilerimiz Avrupa bankalarındaki paraları peyder pey çekerek ülkemizdeki bankalara getirmeli ve bu ihanetin bedelini ekonomik yönden bu ülkelere ödetmeliyiz. Bu saydıklarımın icraya geçirilmesi için önce insan kaynaklarımızı yeniden gözden geçirmeli gerekirse emekli olanları bu çalışmaya dahil etmeli ve milli bir seferberlik başlatmalıyız. Bu fasit daireden ve tarihi kırılma döneminden hızla çıkmalıyız. Yapısal reformları hızla gerçekleştirmezsek ellerini darbe için ovuşturanların başka hesaplarına kurban gidebiliriz. Rabbim bu milletin yar ve yardımcısı olsun.

BİZDEN NE İSTİYORLAR, EMPERYALİZMİN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ EMELLERİ NEDİR?

Emperyalizm son beş yıldır Türkiye’yi çökertmeye çalışıyor. Sebebi Türkiye’nin artık onlar için kontrol edilemez bir ülke haline gelmesi ve emperyalizmin çıkarlarına çomak sokacak noktaya gelmesidir.
Neler olduğunu adım adım görelim.
Hakan Fidan operasyonu-başarısız oldular. Mit tırları operasyonu-başarısız oldular. 17-25 Aralık yargı darbesi-hükümetin feraseti ve yoğun tedbirlerle darbe alaşağı edildi. 15 Temmuz silahlı darbesi. Lütfu ilahi, devlet erkanının dik ve ferasetli duruşu ve milletin kahramanca göğsünü siper etmesiyle bu darbe de şimdilik bertaraf edildi. Bunların her biri Türkiye’yi çökertmek ve köleleştirme operasyonu. Türkiye’nin bölgesel güç olma yolundaki gayretleri ve küresel ölçekte oyun kurucu rolüne girişmesi elbette emperyalizmin arzu edeceği bir şey değil. Bize diz çöktürmek istiyorlar. Bizi yalnızlaştırmak ve dünyadan izole etmek istiyorlar.

EMPERYALİZM BİZİM ÜZERİMİZDEKİ EMELLERİNDEN VAZGEÇER Mİ SİZCE?

15 Temmuza kadar olan tüm darbe çabaları maskeli meşruiyet kılıfı altında yapılmaya çalıştılar. Ancak bunların her birinin başarısız olması daha açık bir saldırıyı onlar açısından zorunlu kıldı. Zira onların emelleri demokrasiden de insan haklarından da birleşmiş evrensel beyannamesinden daha önemlidir. Çünkü onlar için insanlık bir dekor bir vitrin malzemesidir. Şahsi kanaatim bundan sonraki saldırı çok açık ve bariz olacak. Allah korusun. Ya suikastlerle ortalığı karıştıracaklar yahut bize karşı doğrudan savaş açacaklar.

BU SÜREÇTE NE SUÇTUR, NE SUÇ DEĞİLDİR. MESELA BU ÖRGÜTÜN GEÇMİŞTE SOHBETLERİNE KATILMAK SUÇ MUDUR, BANK ASYA’DA HESABI OLMAK VEYA HESAP OLDUĞU HALDE KULLANMAMAK SUÇ MUDUR GİBİ?

Fethullahçı terör örgütü bilindiği gibi Milli Güvenlik Siyaset Belgesine terör örgütü olarak girdi. Yani kırmızı kitaba. 2015 yılının Ocak ayından itibaren bu örgüt kırmız kitapta. Bunun anlamı şu: devlet resmen bu örgütü terör örgütü olarak ilan etmiştir. Bu tarihten itibaren bu örgüte herhangi bir şeklide para yardımı yapan lojistik destek sağlayan kişiler terör örgütüne yardım ve yataklıktan cezalandırılabilirler. Terör örgütüne yardım yataklık nedir. Bu çok esnek bir kavramdır. Mesela çocuğunu FETÖ’nün okullarına  vermek örgüte yardım etmek olarak algılanabilir mi? Bu cevabı çok zor olan bir soru. Bunu cevaplayabilmek için başka faktörlere bakmak gerek. Örgüte maddi yardım sağlayan eylemler önemli. Çünkü sonuçta buraya ödenen para örgütün kasasına giriyor ve silahlı darbe için bu para kullanılmaktadır. Ancak biraz önce söylediğim gibi tüm suçlar, suç kastıyla işlenir. Yani sanığın suç kastıyla hareket ettiğine dair bir delil edilemezse beraat edebilir. Ancak sanık para verdiği yerin örgüt  olduğunu ve bu örgütün kırmızı kitaba girdiğini bilerek bu ilişkiye girmişse kurtulmasını zor görüyorum.

PARALEL ÖRGÜTLE İLGİLİ BU MEVZUYU BİRAZ AÇABİLİR MİYİZ, YANİ HANGİ EYLEMLER SEÇ HANGİ EYLEM VE SUÇ DEĞİL ÖRNEĞİN BİRİSİ ÖRGÜTÜN SOHBET TOPLANTILARINA KATILMIŞTIR, ASYA FİNANS’A PARA YATIRMIŞTIR VEYA ÇOCUĞUNU BUNLARIN OKULUNA GÖNDERMİŞTİR. BUNLAR BAŞLI BAŞINA SUÇ MUDUR?

Önce kanun maddelerine bakalım:
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) (Değişik: 2/7/2012 – 6352/85 md.) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.(Ek cümle: 11/4/2013-6459/11 md.) Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır. 
(7) (Değişik: 2/7/2012 – 6352/85 md.) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.
(8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Şimdi kanun maddelerine baktığımızda bir örgütün varlığını bilerek bu örgütün içinde var olma ve örgüte yardım etmenin suç olduğu düzenleniyor. Örgütün silahlı olması da şart değil, paralel örgütün silahlı faaliyeti ortaya çıkmadan önce de bir suç örgütü olduğu aşikârdı. Örneğin gizli görüntüler almak, şantaj yapma, kumpas kurmak, tehdit, iftira bu gibi suçların örgütte işlendiği  biliniyordu. Bu nedenle henüz 15 Temmuz akşamı yaşanan hadise olmadan önce de bu yapının  bir suç örgütü olduğu hukukça biliniyordu. Bu nedenle örgütün faaliyetleri çerçevesinde bu hadiseleri bilerek örgütün faaliyetlerine ortak olmanın suç olduğu açık. Ancak  kişi kendini şöyle savunabilir. Ben sohbetlere katılırken bunların bir suç şebekesine dahil olduğunu bilmiyordum. Bunlar sadece dini sohbet amacıyla bir araya gelen insanlardı. Ben bu yüzden bunların sohbetine katıldım diyebilir. Ancak Asya Finans ve himmet yardımların farklı bir yere koymak gerekiyor. Bunlara para ödemesi yapıldığı için bir şekilde maddi destekle örgütün güçlenmesine katkı sağlandığı aşikar. Tabi bunları şimdiden net ortaya koymak mümkün değil. Her olay ayrı değerlendirilir. Davanın sonucunda yargılama aşamasında sanığın niyeti, iradesi diğer faaliyetler ile birlikte değerlendirdiğimizde ortada bir suç olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Diğer taraftan başka bankadan para çekip de Asya Bank’a para yatıranların örgütle organik bağının çok güçlü olduğu açık bir delil olacaktır.

SON OLARAK YİNE PKK AMANSIZCA SALDIRIYOR. BUNU NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

Bu güne kadar PKK ile mücadelede neden yol alamadığımız FETÖ’cü subayların ihanetinin ortaya paçavra gibi çıkmasıyla anlaşıldı. FETÖ’nün başarısız darbe girişimi PKK için tehlike çanlarının çalması demek. Zira FETÖ gibi organize olmuş bir örgütü çökerten Türkiye, PKK gibi bir örgütü hallaç pamuğu gibi savurur. Zira bundan sonra Kandil’e yapılacak hava saldırılarında ihbar gitmeyecek. Bundan sonra dağlar taşlar değil etkili hedefler vurulacak. Bunu bilen PKK, ‘Türk ordusu bu hezimetten sonra kendini toparlamadan personel ve moral eksikliğini gidermeden onu sersemleteyim onu alaşağı edeyim, kargaşa çıkarıyım yabancı güçleri buraya salayım. Türkiye  üzerindeki baskıyı artırayım ve ülkeyi kaosa sürükleyerek hedeflerime ulaşayım’ diye saldırıyor. Buradan iddialı  bir cümle kuruyorum. Önümüzdeki bir yılı sorunsuzca atlatabilirsek PKK diye bir  örgüt Allah’ın izniyle tarih sahnesinden silinecektir. Belki tamamen  yok olmayacaklar ancak kötürüm olmuş, felç olmuş bir hasta haline gelerek darmadağın olacaklar. Ben milletimin feraseti ve gayreti ile bu badireyi de aşacağımızı düşünüyorum. RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ