EFSANELEŞMİŞ AŞK HİKAYELERİ

HABER: Rifat AÇIKGÖZ - Aslı ışk olan sözcük, tasavvufta evrenin var olmasına yol açan ilk neden anlamında kullanılır. Kemal ve cemal sahibi olan Tanrı, kendini gör­mek istediği için evreni yaratmış, vücud-ı mut­lak'la (varlık) adem-i mutlak'ın (yokluk) karşı­laşmasıyla evren var olmuştur. Başlı başına bir varlığı olmayan ademi-i mutlak bir ay­na görevi görmüş, Tanrının tecelli'sine yol vermiştir. Böylece varlıklar, tıpkı aynadaki gölgeler gibi gerçek niteliği olmayan hayallerdir. Aynaya bakan bir kimse, nasıl oradaki hayalin gözbebeğinde kendisini görürse, Tanrının sureti de aynadaki göz sayılan insanda görünür. Karmaşık gibi görünen bu inanış şu be­yitte çok güzel özetlenir:

EFSANELEŞMİŞ AŞK HİKAYELERİ

Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin

Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temâşa eyledin

“İrfan ehli, geçici aşkı da, tatmin fikri olmadık­ça hoş görmüşlerdir; çünkü onlarca aşk; aşıkın gözünden bütün varlıkları, gönlünden bütün is­tekleri sürer çıkarır.” (A. Gölpınarlı). Bu ne­denle geçici aşk, “mecaz hakikatin köprüsüdür” denerek gerçek aşka ulaşmanın bir yolu kabul edilmiştir. Divan edebiyatında işlenen aşk da, aşk-ı hakikiye ulaşmak için köprü görevini gören bu mecazi aşktır:

Ey tabîb-i âme el çek çâre etmekten bana

Âşıkın cânında dâim derd-i cânân gizlidir

Sen bana yâr ol ki gönlüm bir dahi yâr istemez

Gönlümün dildârı sensen özge dildâr istemez

Mâşûk ile âşık oldu bir zât

Mahv oldu vücûd-ı nefy ü isbât

Dilberin aşkında ey zâhit ikilik perdedir

Benliğin ref olmayınca aradan gitmez nikâb

Senden ırağ ey sanem şâm ü seher yanaram

Vaslunı arzülaram dahi beter yanaram

(Nesimî)

FERHAT İLE ŞİRİN

Demirci ustası Ferhat, aşkı Şirin uğruna dağları deldi.

Eski bir ask masalının iki kahramanı. Türk ve İran edebiyatında çok işlenen bir konu. Ferhat ile Şirin birbirlerini çılgınca severler.

Şirin soylu bir genç kız, Ferhat halktan bir delikanlı olduğu için, birbirlerine kavuşup mutluluğa ulaşamazlar. Şirin”in yakınları Ferhat”a akla gelmedik zorluklar çıkartırlar. Demir yapılı bir dağı delmesi gerektiği şartı da güçlükler arasındadır.

Ferhat, zekası, teknik bilgisi, bilek gücü, aşktan aldığı kuvvetle dağı deler.

Halk edebiyatımızda Ferhat, divan edebiyatımızda Hüsrev olarak geçen bu masal kahramanının deldiği dağın adı “Bisutun Dağları”dır…

 

LEYLA İLE MECNUN

Konusu bir Arap efsanesinden alınmıştır. “Beni Amir kabilesinden Kays ile Leyla daha okulda iken birbirlerini severler. Leyla”nin annesi bunu duyunca kızını okuldan alır. Sevgilisini göremez olan Kays yollara düşer. Mecnun diye anilmaya baslar. Kays”in babası, Leyla”yi ailesinden isterse de vermezler. Kays çölde vahşi hayvanlar ve kuşlarla arkadaş olur. Kızı Ibni Selam adli birine verirler. Leyla kendisini bir perinin sevdigini, eğer evlenirlerse peri tarafindan öldürüleceklerini söyleyerek adamı kandırır, onu kendinden uzak tutar. Mecnun”un inkisariyle Ibni Selam ölür. Mecnun bütün maddi varliklarla ilgisini kesmis, manevi bir askla kendinden geçmis halde yaşamaktadir. Çölde karşısına çikan Leyla”yi tanımaz. Leyla”nin kendi içinde oldugunu, onunla manevi alemde birlestigini, baska bir Leyla ile bulusmaya takati olmadigini bildirir. Leyla, döner bir müddet sonra kederinden ölür. Mecnun bunu ögrenince Leyla”nin mezarina kosar, ölmek ister, isteği tanrı tarafindan kabul olunarak orada düşüp ruhunu teslim eder.

 

KEREM İLE ASLI

Kerem ile Aslı’nın aşkları asırlardır hiç tükenmedi.

Anonim halk hikayesi. XII. Yüzyılda teşekkül ettiği yorumlanan, Kerem ile Asli hikayesi anonim halk hikayelerimizin karakteristik özelliklerini tasir. Hikaye kahramanı Aşık Kerem, Asli isimli bir Ermeni kizina asik olur. Onu kendisinden kaçiranlarin ardindan arkadasi Sofu ile saz çalarak, türkü söyleyerek diyar diyar dolasir. Büyük bir askin, ugrunda ne ölçüde fedakarlik yapilacak bir kuvvet oldugunu isaret eder. Zorlu macerasinin sonunda, Haleb”de Asli”ya kavusan Kerem tam onunla evlenecekken bir kesis büyüsüne kurban gider. Bir büyü ile tutusup yanar, kül olur. Bu külün kivilcimi ile saçlarindan tutusarak, ayni akibete ugrayan Asli ile ancak cennette bulusurlar…

 

ASUMAN İLE ZEYCAN

Bir halk öyküsü. Erzincan beyi Kaleli Beyin kızı Zeycan’la Kahyası Derviş Ahmet’in oğlu A­suman’ın aşkı çevresinde gelişen öykü sözlü halk edebiyatının bütün ortak motiflerini içerir. Ço­cukları olmayan iki babanın bir dervişin verdiği elmayı yiyerek çocuk sahibi olmaları, iki çocu­ğun kardeş gibi bir arada büyümeleri, ama bü­yüdükçe birbirlerini sevmeleri, beyin önce söz vermişken somadan kızını vermeyişi, birbirinden ayrılan iki sevgilinin tanrısal esinle hak aşığı ol­maları ve saz çalıp şiir söylemeleri, aşkı yüzünden Asuman’ın başına gelenler, vb. Halk edebiyatında aşk öyküleri grubuna soka­bileceğimiz Asuman ile Zeycan’ın ana temi bir­birini seven iki gencin, ailelerinin toplumsal açı­dan denk olmayışı nedeniyle ayrı düşmeleridir. Ama bütün zorluklara karşın iki sevgili birbirine kavuşacaktır. Öykünün yer yer şiirle bezenmiş olması, Asuman’ın salt bir öykü kahramanı değil, bir saz şairi olabileceğini de düşündürmektedir. Erzincan-Erzurum bölgesinin ürünü olan öykü Osmanlı topraklarında adları belli kent vb. yöre­lerde geçmektedir. Ayrıca Erzincan’ın Üzümlü (Cimin) köyünde bulunan bir türbenin, çeşitli an­latmalarda Kaleli, Kale, Kule Bey adlarıyla ge­çen beye bağlanması, yine Erzincan’da bir ziya­ret yerinin Asuman’ın türbesi olarak nitelenmesi bu sanıyı güçlendirmektedir.

 

TAHİR İLE ZÜHRE

Zühre padişahın kızıdır, Tahir de bir vezirin oğlu. Birbirlerini severler. Zühre’nin annesi ve babası bu aşka karşı çıkar. Tahir sürgüne gönderilir, Zühre’nin evleneceğini duyunca döner ama öl(dürül)ür. Zühre de Tahir’in mezarında can verir.

ARZU İLE KAMBER

Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyılda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler.

Arzu”nun annesi bu evliliğe karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar.

Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler.

SENİ TAŞTAN TAŞA ÇALARIM GÖNÜL

   Türk edebiyat tarihinde aşkları efsane olmuş beş çift aşık olduğu bilinmektedir. Bunların aşkları dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiş ama hiç birisi de bir türlü sevdiğine kavuşamamışlar her birinin başından çeşitli olaylar geçmiştir.

    Edebiyat tarihinde yazdığına göre bu aşıkları şöyle sıralayabiliriz: Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber ve Zeycan ile Asuman. Bir başka rivayete göre Tahir ile Zühre de aşkları efsane olan aşıklar arasında yer almaktadır.

    Bu şiirde insan gönlünü sanki sevdiğine kavuşamayan bir aşık olduğunu kabul ederek bütün aşıklara benzemeye çalıştığını ve bir türlü sevdiğine kavuşamadığını dile getirmeye çalıştım.

 

Dört mevsimin hepsinde yaz isten

Hiç sıkıya gelmen her gün naz isten

Hala benden on sekizlik kız isten

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Haline bakmadan aşığım dersin

Kimseyi beğenmez Leyla istersin

Çok bencilsin hep kendini seversin

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Her akşam eğlence fasıl istersin

Soyu sopu belli asil istersin

Yanmaktan korkarsın Aslı istersin

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Bazen olur ben bir Keremim dersin

Başın alıp diyar, diyar gidersin

Sen gördüğün her güzeli seversin

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Sen hece seversin Elif seversin

Gerdana dökülmüş zülüf seversin

Bulamazsan kara bağrın döversin

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Ben Ferhat’ım dersin dağı delemen

Her zaman ağlarsın hiçte gülemen

Hangi yöne gideceğini bilemen

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

 

Çok güzel görürsün çirkin Şirini

Hiç tanımazsın sen aşıkların pirini

Sığ bakarsın göremezsin derini

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Zeycan olur Asumanı ararsın

Her geçenden sevdiğini sorarsın

Aslı olsan sen de nara yanarsın

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Arzu isen arada bul Kamberi

Dua et de su kaplasın her yeri

Yeter artık fazla gitme ileri

Seni taştan taşa çalarım gönül

 

Yüzmeyi bilmezsin dalarsın suya

Arzu gibi dönemezsin yuvaya

Kamberim den çıkamazsın yaylaya

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Tahir’im den Zühre için ölmedin

Gurbet ele gidip geri gelmedin

Sevdin ama kıymetini bilmedin

Seni taştan taşa çalarım gönül

 

Yanmayı bilmezsin aşkın odunda

Ölemezsin bir cananın yolunda

Canandan da vazgeçersin sonunda

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Bir güzel görünce düşen peşine

Zemheride çıkan dağlar başına

Bütün emeklerim gitti boşuna

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Azgın sular gibi coşup çağlarsın

İstediğin olmazsa kara bağlarsın

Her güzelin arkasından ağlarsın

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Zemheride lale, sümbül gül isten

Kuru yerde çiçek açan dal isten

Yağmur yağmadan coşan sel isten

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

 

Asla seçemezsin ak la karayı

Çulun yok istersin köşkü sarayı

Sevgilim zanneden gökteki ay ı

Seni taştan taşa çalarım gönül.

 

Canda mı keramet yoksa tende mi?

Sen de mi kabahat yoksa bendemi

Söyle Karacaoğlan senin deden mi?

Dur durak bilmeden gezersin gönül.