'Babacan için ölürüm'

Deva Partisi İl Başkanı Metin Özkaya geçmişten günümüze siyaset ve ülke gündemini değerlendirdik. Özkaya, Ali Babacan'a çok inandığını belirterek, 'Allah şahidimdir, ona bir silah sıkılsa seve seve kendimi önlerine atarım ve şehit olacağıma inanırım' dedi.

'Babacan için ölürüm'

“Onun için ölürsem şehit olurum”

Deva Partisi İl Başkanı Metin Özkaya oldukça duygusal ve inanç adamı. Doğru olduğuna kalpten inandığı her işin arkasında duruyor, Ali Babacan’a olan hayranlığını da “Bana Deva Partisi yöneticilerini korumakla ilgili bir görev verseler, elime de bir silah verseler, Allah şahidimdir, onlara bir silah sıkılsa seve seve kendimi önlerine atarım ve şehit olacağıma inanırım” sözleriyle açıklıyor.

“Milletvekilliğine sıcak bakıyorum”

Partisinin ekonomi ile ilgili görüşlerini aktaran Özkaya, asgari ücret üzerinden vergi yükünün kaldırılması gerektiğini savunuyor. İktidara geldikleri takdirde yapacakları bütün projelerin bir eylem planını çıkardıklarını aktaran Özkaya,  tarımla ilgili çalışmalarının ülke ekonomisini toparlayacağını savunuyor. Özkaya, milletvekili olmayı da halka daha iyi hizmette bulunmak için istediğini belirtti.

Sizin Ak Parti geçmişiniz bulunmakta. Neden ayrıldınız Ak Parti’den?

Ak Parti kurucu üyelerindendim. Mustafa Elitaş il başkanlığı yaparken onunla birlikte görev yaptım. ARGE başkanlığı yaptım. 2006 yılında partideki görevimden ayrıldım. 2018’den sonra da burada bir şeyler yanlış gidiyor diyerek üyelikten de ayrıldım. Bizler partiyi üst düzey yerlere koyuyorduk, çok misyonlar yüklemiştik. Ancak bunun böyle olmadığını, etraftan gelen eleştirilere kulak tıkadığımı, ancak bu eleştirilerin doğru olduğunu fark ettim.

2006’da ayrıldım dediniz, neden 2006?

Kongrede iki ayrı ekip çıktı. Olaylar biraz çirkinleşti. Ben 2006’da partideki görevimden ayrıldım ancak gönül bağı dedikleri şey devam ediyordu. 2018’de ilkokul öğretmenim bana ‘Çok yakında bir erken seçim yapılacak, seçim sonrasında da Türkiye’yi çok büyük mali kriz bekliyor’ dedi. Ben tabi inandıklarımdan ödün vermedim.  Sonrasında gerçekten erken seçim oldu ve çok büyük mali sıkıntılar yaşandı. Ben orada ‘Acaba ben yanlış tarafta mıyım? Hocamın dediği her şey çıkıyor’ düşündüm. Bizler o zaman köprüye, yola karşı çıkılır mı modundayız. Ama zaman çok geçmedi ki bizler de doğruları gördük. O insanlar köprüye değil, yapılış yöntemine, maliyetine karşı çıkıyorlar.

Artık dışarıdan bir gözle bakmaya başladınız…

Buradan sonra boşluğa düştüm. Düşünmeye başladım. Birazda olaylara dışarıdan bakmaya çalışınca gerçekler gün yüzüne çıktı. Sonrasında Ali Babacan’ın parti kuracağı söylentileri vardı ki biz Ali Babacan’ı 2004’lerde bizlere örnekti. Dünyayı tanıyan bilen, 33 yaşında bakan olan bir insandı. Aslında partide bu denli başarı hikâyesi yazan iki adam var. Birisi Ali Babacan diğeri Mehmet Şimşek. Sonrasında artık Ak Parti’nin benim ideolojik düşüncelerimi karşılamadığımı hissettiğim için tamamen ayrıldım.

ARGE başkanlığı yaptınız, hazırladığınız bir rapor vardı…

2002 yılında Avrupa Birliği ve Yerel yönetimler yasası hakkında çok detaylı bir rapor hazırladım ben. 20 tane büyük iş adamıyla görüşerek bir rapor hazırladım. Bu raporu da Abdullah Gül’e sunduğum da ‘Genel merkez seviyesinde bir rapor’ dedi. Ak Parti’nin sonraki dönemlerinde benim hazırladığım ARGE Raporu çok büyük değer gördü. Hatta bununla ilgili bir anım var. Ben bu raporu hazırladım, ertesi gün dönemin il başkanına sunacağım. O akşam da bir televizyon kanalında o il başkanı programa katılmış. Sunucu sizin diğer partilerden farkınız ne diye sorunca, kamera masa üstünde kocaman ARGE Raporu yazan bir dosyayı gösterdi. Ben şok oldum, daha ben sunmadım bunlar nasıl aldılar diye. Sonrasında il başkanına ben size hazırladığım raporu vermedim, siz nereden aldınız dediğimde, “Kapağında ARGE yazıyor, altı boş. Kimse alıp da dosyayı incelemez” diyerek cevap vermişti. Çok şaşırmıştım.

Neden Ali Babacan?

Ali Babacan’ın yanında yer almam için benim iki nedenim var. Benim en çok önemsediğim nokta şu. Ali Babacan bakanlık yaptığı süre boyunca muhalif gazetecilerde dâhil hakkında bir tane bile suçlama yok. İkinci ise ben mühendisim; mühendis her şeyi bilen değil, neyi nerede bulacağını bilen kişidir. Maliyeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız İbrahim Çanakçı diyor ki, “Doğrular birçok kez tecrübe edilip bulundu. Ekonomi ile ilgili tüm dünyada gelir geçer kurallar bellidir. Biz bu kuralları sadece Türkiye’ye entegre ettik” diyor. Bu söylemler zaten benim hayat tarzım. Ben neyi nerede bulacağımı bilirim. Dünya büyüdü artık, küreselleşen dünyada tüm bilgiye ulaşabiliriz. Yeter ki nerede, nasıl alacağımızı bilelim.

Ali Babacan’a geçenlerde birisi ‘sana koyun güddürmezler’ demişti. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Bir amca çıkıp bir adamlar sana 3 tane koyun güddürmez demişti. Bu insanlar dünyanın her yerinde milyon dolarlara çalışacak insanlar. Ama tek dertleri Türkiye Cumhuriyeti’nin daha müreffeh bir ülke olması. 2 ay önce Ali Babacan’ı gördüğümde evet yorgundu ama dik bir duruşu vardı. Ancak geçen hafta gördüğümde, yanağını sivilceler basmış, yorgunluktan bitap görünüyordu. Yanındakiler günlük 4 saat uykuya çok iyi diyorlar. Uyku bizlere haram oldu diyorlar. Bu insanlar ülkenin en yüksek makamlarında yer almış, çalmamış, çırpmamış. Bunların derdi makam olsa Recep Tayyip Erdoğan gitme dediğinde gitmezdi. Bizlerinki makam derdi değil, ülke sevdası.  O hallerini görünce çok duygulandım ve çok da gururlandım.

Birazda projelerden bahsedelim…

Ali Babacan’a olan hayranlığımız olması zaten ben bu partide olmazdım. Geçenlerde il başkanları toplantısına katıldım, o kadar üst düzey insan var ki. En az 3-4 üniversite bitirmişler ve çok büyük başarılara adım atmışlar. Hepsi proje adamı. Ali Babacan bizlere, ‘broşürleri dağıtırken, saklamalarını rica edin. İki gün sonra birisi diyemesin ki siz broşürde şu projeden bahsetmiştiniz, neden yapmadınız demesinler” diyor. Belki birileri bizim broşürlerimi görürde en azından fikir edinirler. Bizim tüm plan ve projelerimiz hazır ve hepsi uygulanabilir. İlk 90 gün, 120 gün gibi tüm planlarımız hazır.

Hayranlıkla anlatıyorsunuz….

Bizim ekibimiz çok kaliteli. Bir anımı anlatayım. Candan Karlıtekin ile bir sohbetimizde, Candan Bey şunu anlattı: ‘Bu statları biz yaptık, 250 metreyi demirle ilk biz geçtik. Ortağımda makine mühendisi, Candan Bey şunu şöyle yapacağız deyip duruyor. Ses tonu da biraz ukalaca. Bunun üzerine ben neden makine mühendisliği okumuyorum. Hanıma ben makine mühendisliği okuyacağım dedim. Yaşım 54 ve iki yılda bitirdim okulu.” Bu insanların beyinleri makine gibi olmuş. Candan Bey Kanada’da okumuş. Diyor ki bizim tohumumuz çok kaliteli ama çocukları yetiştirirken köreltiyoruz. Bizim ülkemizde kurallar işlese, kimse karşımızda duramaz.

Türkiye’nin en büyük sıkıntılarından birisi eğitim. Siz ne yapacaksınız?

Bu konuyla ilgili Ali Babacan’a ben bir rapor sundum. Türkiye’de ki en büyük sıkıntı üniversite mezunu sayısı çok fazla. Bu kadar lazım mıydı, bence gerek yoktu. Kendi mesleğimden örnek verecek olursam, Kayseri’de her yıl 10 tane gerçek mühendis mezun olsa, donanımlı, gerçekten bilgili şu Kayseri’yi uçurur. Biz her yıl 2 bine yakın mühendis, mimar mezun ediyoruz ama bilgi konusunda sıkıntılı. Geçen fabrikama bir makine alacaktım, çalıştıracak adam bulamam diye almadım. İşçi yok, usta yok, çırak yok. En temelden çırak yetişmiyor ülkede. Bizler lazım olmayan bir şeye, bir sürü para harcayarak, insanları 25 yaşına kadar getirip, sof bir samandan ibaret eğitimle mezun ediyoruz. Umut tacirliği yapıyoruz. İnsan çok değerli, medeniyetin temeli insandır ama biz bunu bile planlayamıyoruz. Bir medeniyet kurmak istiyorsanız, insanları iyi organize edin devamı çorap söküğü gibi gelir. Biz toplum üstü düşünüyoruz. Bu mezun çocuklar aslında kalfa usta olacak çocuklar ama zamanı boş geçirmişler. Fabrikada bir ustam var ilkokul mezunu; şu kadar maaş dedi, tamam dedim, araba dedi, tamam dedim. Mühendis alacağız bir tane onlarca mühendis geliyor, abi ben 2 bin liraya çalışırım diyor. Emek, para ve umut tüccarlığı bu.

Organize de sanayiciler iş yok değil, iş beğenmemezlik var diyorlar. Bu doğrumu sizce?

Piyasanın en büyük sıkıntısı kaliteli işçi yok. Her fabrikanın önünde eleman aranıyor yazıyor. Elemanda bulunuyor ama kaliteli, işi bilen ya da öğrenmeye hevesli insan az. Mehmet Özhaseki Suriyeliler giderse OSB çöker demişti ya, kesinlikle doğru. Sanayimiz yüzde 20 küçülür, OSB’de çalıştıracak adam bulamayız. Fakat bir tarafta kendi insanımız boş, mutsuz, bir tarafta da Suriyelilere muhtacız. Çok acı, uygulanan politika sonucu bu.

Suriyeliler düşük maaş ve sigortasız çalıştırılıyor. Suriyeliler giderse, OSB çökerden kastınız bu olabilir mi?

Kesinlikle öyle değil. Benim iki tane ustam var, Suriye’de de bizim sektörde çalışmış. Bizim Türkler gibi çalışıyorlardı, maaşı, sigortası Türklerinki nasılsa onlara da aynısı yaptık. Aksi takdirde hak yemiş olurdum. Bize çok büyük katkısı var. Aynı Türklerdeki gibi vasıflı elemanda var vasıfsız da var.

Ali Babacan deyince akıllara ilk ekonomi geliyor. Türkiye’nin ekonomisi de malum. Ekonomiyi nasıl düzeteceksiniz?

Bizim tarımla ilgili bir projemiz var, tarım eylem planını açıkladık. Biz eylem planlarımızda onlar açıklasın 5 fazlasını da biz vereceğiz diye düşünmüyoruz. Hedef, sorumlu bakanlık, ilişkili kuruluşlar, yapılacak işlem türleri, açıklama, süre kaynak her şeyi faaliyet rapor gibi tek tek irdeleyip insanların önüne koyuyoruz. Kanal İstanbul’un maliyeti 24 ile 60 milyar dolar arası bir rakam. Kanal İstanbul’un elbette faydası vardır ancak elzem değildir. Onun yerine biz 14 milyon dolara Türkiye’deki bütün tarım arazilerini, atıllar dahil, tamamına damlama sistemi ile su götüreceğiz. Ne kadar boru lazım, ne kadar pompa gerekli, ne kadar mütahitlik iş var, ne kadar işçi çalışacak… Projenin her adımı santim sentim planlanmış. Dünyada gıdanın öneminin bu denli arttığı bir dönemde bu projenin önemini anlayabiliyor musunuz? Yılda kaç kez verim alınır, ne kadar iç pazara, ne kadarı ihraç edilir… çifçinin yüzü gülerse, ülkenin yüzü güler. Hepsinin ortalama değerleri hesaplanmış. İşte Deva Partisi yöneticileri proje adamı…

Asgari ücret ile ilgili öngörünüz nedir?

Enflasyon bir yıl önceye göre bence yüzde 120 arttı. Hepimiz marketlere gidiyoruz. Eskiden 500 liralık alışveriş yaptığımda çocukları binanın önüne çağırır birlikte eve çıkarırdık çantaları; şimdi iki poşet ye doluyor ya dolmuyor. Asgari ücrette rakam konuşmak doğru olmaz, zaten vergiyle, enflasyonla eriyor. Ama işvereni düşünmek lazım. İç piyasada zaten iş yok, ihracat yapanlar ayakta kalabiliyor. Burada önemli olan kaynakları doğru kullanıp asgari ücret üzerindeki vergileri kaldırmak gerekiyor.

İnsanlarda Ali Babacan ile ilgili bir heyecan var…

Bundan 10 yıl önce özel bir bankaya örneğin 100 bin lira para vermişler. Ama bugün aynı banka 20 bine satışa çıkmış ama alıcı bulamamış. Yabancıların gözünde Türkiye’deki tüm kurum, kuruluş ve özel sektörde hizmet veren her kurumun değeri 1/5 oranında düştü. Yabancılar da olaya hukuk, adalet, başımıza bir iş gelirse kimden yardım isteyeceğiz gözüyle bakıyor. Hal böyle olunca da yatırımcı yok, olanda gidiyordu. İbrahim Çanakçı diyor ki, “Yabancılar ülkeye yatırım yapmak istiyorlar ancak cesaret edemiyorlardı. Oysak doların kuru belli, cennet vatanımız onlara bedava geliyor. Şimdi ise gelip bizleri inceliyorlar, ekonominin bizim elimize geçeceğini öngörüyorlar ve yavaş yavaş gelip yatırım yapmaya başladılar.” Biz muhalefetteyken bile bu ülkeye kar sağlıyoruz.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem ile ilgili söylemleri var partinizin, nasıl yapacaksınız?

Güçlendirilmiş parlamenter sistemin çıkış noktası bizde. Güçlendirilmiş parlamenter sistem bizim mutfağımızda pişiyor. Diğer partiler yalnızca bizim projemize katkı sağlıyorlar. Güçlendirilmiş parlamenter sistem mi, Cumhurbaşkanlığı sistemi mi? Bu soru yanlış, insanlar bunu duyduklarında eski parlamenter sistemi algılıyorlar. Bizler eski parlamento sisteminin uygulanamadığını, tıkandığını gördük.  Bizim çalışmamız şu şekilde. Öncelikle bizler eski sistemle yeni sistemin farklarını anlatıyoruz.  Eskiden Cumhurbaşkanı veto koyuyordu, aylarca bir yasanın geçmesi için uğraşılıyordu. Bizler diyoruz ki, yeni sistemde bizim Cumhurbaşkanımız temsil makamı olacak, onay makamı değil. AK Parti bu konuyla ilgili, ‘Biz cumhurbaşkanını seçme yetkisini halka verdik, seçtiriyoruz da bunlar daha Cumhurbaşkanını kim seçsini tartışıyorlar” diyerek sığ bir eleştiri getiriyorlar. Parlamento nasıl güçlendirilir, bir yerlerden güç devşirmek lazım. İşte biz bunların çalışmasını yaptık.

Erken seçim söylentileri var, siz Kayseri olarak hazır mısınız?

Ben hayatımda her zaman doğruyu konuştum, biz Kayseri olarak hazır değiliz. Ama çok kısa bir zamanda toparlanacağız. İnsanlardan güzel dönüşler aldıkça da çok mutlu oluyoruz. 4-5 ay sonra seçim olsa bile biz ona hazır olacağımızı düşünüyoruz. Çünkü geri dönüşler çok güzel. Biz çok rahatız. Çünkü inanıyoruz. İnancımızı da insanlara aktardığımızı düşünüyoruz.  Şu an hükümeti savunuyor olabilirdik, o psikolojide olmak bile çok zor.

Sizin bir şeye bağlanmanız için önce yürekten inanmanız daha sonra da mantıkla onaylamanız lazım. Ben öyle hissettim. Aksi halde orada bulunmazsınız…

Ben Ak Parti’deyken önce inancımı yitirdim. Sonrada hiçbir aktif görevde yer almadım. En güçlü zamanlarından biriydi de. Ama inanç çok önemli. Şimdi Ali Babacan ve ekibine çok güveniyorum. Doğru her yerde doğrudur. Onlarda doğrunun peşinden koşuyorlar.

Milletvekili olma fikri size sıcak geliyor mu?

Onu bilmiyorum. Benim çok büyük bir işletmem yok, çok da profesyonel değil. İşimle ilgili hayallerim vardı, denedim, çalıştım ama geri gelip yine kendi işimizin başına geçtik. Allah bilir ya herkesin gönlünden bir şey geçer. Bu ayıp ya da günah değil. Hizmet etmeyi herkes sever. Ülkeme güzel şeyler vermeye çalışıyorum. Allah doğrunun yanındadır diye bir ayıt var, ben de doğrunun yanında olduğumu düşünüyorum.

>>Dilek Bayram