28 Şubat'ta herkese komplo kuruldu

28 Şubat Post Modern Darbe'nin üzerinden 25 yıl geçti, ancak anılar hala çok taze. Bizde Mazlumder Kayseri Şube Başkanı Ahmet Taş ile '28 Şubat'a nasıl gelindi, neler yaşandı, 28 Şubat sonrası Türkiye'de neler değişti?' sorularına cevap aradık.

28 Şubat'ta herkese komplo kuruldu

28 Şubat sürecinde neler yaşandı?

28 Şubat tarihlere Post Modern darbe olarak geçti, sanıkları yargılandı, haksızlığa uğrayanlar toplum vicdanında aklandı. Peki, 28 Şubat sürecine nasıl gelindi? İrtica gündemiyle toplanan Milli Güvenlik Konseyi sonrası neler yaşandı? Dönemin hükümeti Refah-Yol nasıl düşürüldü? Mazlumder Kayseri Şube Başkanı Ahmet Taş, 28 Şubat’ı Anadolu Haber’e anlattı.

“Herkese farklı komplolar kuruldu”

Kayseri’de bakkalın, öğretmenin namaz kılıyor diye fişlendiğini anımsatan Ahmet Taş, kendisinin de bu süreçte 4 gün sorgulandığını ve 20 gün hapishanede kaldığını aktardı. Mazlumder olarak dönemin suçlularının tekrar yargılanmasını istediklerine değinen Ahmet Taş, “O dönem herkese farklı komplolar kuruldu” dedi.

28 Şubat sürecinde neler yaşandı?

28 Şubat tarihlere Post Modern darbe olarak geçti, sanıkları yargılandı, haksızlığa uğrayanlar toplum vicdanında aklandı. Peki, 28 Şubat sürecine nasıl gelindi? İrtica gündemiyle toplanan Milli Güvenlik Konseyi sonrası neler yaşandı? Dönemin hükümeti Refah-Yol nasıl düşürüldü? Mazlumder Kayseri Şube Başkanı Ahmet Taş, 28 Şubat’ı Anadolu Haber’e anlattı.

28 Şubat'a nasıl gelindi?

1990’larda Sovyetler dağılınca NATO veya batı bloku kendisine bir rakip üretmek istedi. Onun için de İslam ülkelerinde gelişen İslami hareketleri bastırmayı öncelik kabul etti. Kendi geleceği için bunları tehlikeli görüyor idi. O zaman Türkiye'de de Refah Partisi'nin bir yükselişi vardı. Refah Partisi iktidara doğru yürüyordu. Seçimlerde tek başına iktidar olamıyordu. Önce Doğruyol Partisi'yle Anavatan Partisi'ni o zamanki cumhurbaşkanı iktidara getirmek istedi, onlara hükümeti kurma görevini verdi. Ama Tansu Çiller başkanlığında hükümet birkaç ayda tekrar dağıldı. Öyle olunca Refah Partisi'yle, Doğru Yol Partisi birlikte Refah-Yol hükümetini kurdular.

Onun öncesinde neler oldu?

Bu hükümetin kurulması, egemen çevreleri, özellikle NATO ve Amerika'yı rahatsız etti. Çünkü onlar Türkiye'de İslami anlayışlı bir iktidarın varlığından rahatsızlık duyuyorlardı. Yani İslam bu ülkelerde iktidar olmasın diyorlardı. Amerika'nın ve Avrupa Birliği'nin de etkisi ile Türkiye'de bazı güçler harekete geçirildi. Kimdi bunlar? Odalar ve Borsalar Birliği, işveren sendikaları, işçi sendikaları ve sermaye çevresi idi, TÜSİAD gibi kurumlardı. Bunlar harekete geçirildi ve Refah-yol hükümetine ordu kullanılarak muhtıra verildi.

Muhtıra…

Amerika'nın ve Avrupa Birliği'nin de etkisi ile Türkiye'de bazı güçler harekete geçirildi. Kimdi bunlar? Odalar ve Borsalar Birliği, işveren sendikaları, işçi sendikaları ve sermaye çevresi idi, TÜSİAD gibi kurumlardı. Bunlar harekete geçirildi ve Refah-yol hükümetine ordu kullanılarak muhtıra verildi. Tabii bu hükümetin kurulması, egemen çevreleri, özellikle NATO ve Amerika'yı rahatsız etti. Çünkü onlar Türkiye'de İslami anlayışlı bir iktidarın varlığından rahatsızlık duyuyorlardı. Yani İslam bu ülkelerde iktidar olmasın diyorlardı. Tabii İmam Hatip Liseleri’nde, Kur'an kurslarında okuyan öğrenciler vardı. Aynı zamanda kamuda çalışan başörtüsü takmak isteyen hanımlar ve üniversitelerde okuyan başörtüsü takmak isteyen kızlarımız vardı.

O dönemde Müslüm Gündüzler, Fadime Şahinler vardı. Provokatör müydü bunlar?

Derin devleti kim yönlendiriyordu? Batı dünyası. Türkiye bugünkü gibi her şeye kendi yetkisiyle karar verebilen bir ülke konumunda değildi o zaman. Şimdi düşünün 1980’deki ihtilalden sonra ABD Genelkurmay Başkanı'nın ve ABD Başkanı’nın bizim çocuklar başardı demesi ordu eliyle yapılan darbeye sahiplenmesi. 28 Şubat’ta da bunların tabii parmağı vardı. Buna bir de gerekçe hazırlamaları lazımdı. Uydurma gerekçelerle Müslüm Gündüz diye birini devreye koydular. Sonradan provokasyon olduğu anlaşıldı. Fadime Şahin, Ali Kalkancı diye birilerini devreye koydular. Sonradan bunların da provokatör eylemler için kullanılan malzemeler olduğu ortaya çıktı.

O dönemde yaşanan bazı olaylar sonrası İrtica geliyor söylemleri darbeyi getirdi…

Tabii bir gerekçe bulmaları lazımdı, bu darbeyi yapmak için. Sonuçta İmam Hatip Liseleri’nde çok öğrenci var diye düşündüler. Veya işte başörtülülerin sayısı arttı diye düşündüler. Orduda çocukları, hanımı, kendisi mütedeyyin namaz kılan insanlar var diye düşündüler. Bir malzeme de hazırlamaları gerekiyor idi. Bu malzemelerin sonunda bir gerekçe uydurdular. Mutlaka batı dünyasının da onayını alarak darbeyi yaptılar.

Hedef İmam Hatip Liseleri miydi?

Erbakan Hoca'ya darbe sonrasında maddeler sıraladılar ve bunu kabul et dediler. Bunları uygulamalısın diye dayatılan maddeler içinde İmam Hatip Liseleri’nin orta kısmının kapatılması dayatıldı.  Bir insanın kimliğini bulma yaşı ortaokul yaşıdır. İmam Hatip Liseleri gerekçe gösterilerek meslek liselerini de feda ettiler, kurban ettiler. Üniversiteye girişte katsayı adaletsizliği, otuz puan geriden gelmek şartını koştular. İşte onun dışında belli yerlerde namaz kılan insanların kılmalarına engel olunmasını, kontenjanların düşürülmesini, üniversitelerdeki başörtü yasağının hızlandırılmasını talep ettiler. Tabii bunların çoğu toplum tarafından kabul edilebilecek şeyler değildi.

İmam Hatipler kapanma noktasına gelmişti bu dönem…

Üniversitelerde bir furya başlatıldı, başörtü yasağı, ikna odaları zorla ikna ederek güya zorla değil, döverek, hakaret ederek üniversite öğrencilerinin başını açtırma yoluna gidildi. Veya soruşturma geçirerek başörtülü hanım memurların görevlerine son verildi. Bunun üzerine İmam Hatip Lisesi’ne giden insan sayısı azaldı. Birden bir yılda Kayseri İmam Hatip'te 11 bin öğrenci var iken 28 Şubat'tan bir iki yıl sonrasında bine düştü bu sayı. On bir binden, bine... Yüzde 90 azalmış oldu.

Üniversitelerde başörtüsü yasağı sonucu öğrenci hareketleri de bu dönemdi…

Birçok üniversite öğrencisi direndi; bu bizim inancımızdır diye. Dolayısıyla inancımıza göre yaşamak durumundayız ve hukuken de hakkımızdır diye direndiler ama okullarıyla ilişkisi kesilince Avrupa'ya giden oldu, Kanada'ya giden oldu, Kore'ye giden oldu, Çin'e giden oldu.. Bugünkü Cumhurbaşkanı kızlarını Amerika'da okutmak zorunda kaldı. Eski cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül, hanımının kaydını yaptıramadı Ankara'da bir okula. Böyle bir durum.

Sivas Olayları ile ilgili de sizin girişimleriniz var…

Aynı zamanda 1993 Sivas davası da o hâkimlerin verdiği bir karardı. Sivas davasında da bunlar karar vermişti. O insanlarda bu tip emir kulu yani hukukun kulu değil devletin görevlisi değil. 28 Şubat darbecilerinin yani o darbeyi yapanların emriyle karar verildi Sivas olaylarında da. Bu insanların bir kısmı bugün 85 yaşın üzerinde hala cezaevlerinde 25 kişi var. İki sene önce biri bırakıldı yaşlılıktan dolayı. O da vefat etti. Biz onların da yeniden yargılanmasını adaletin tecelli etmesini bekliyoruz.

Mazlumder olarak isteğiniz nedir?

Bir yandan vakıflara, cemaatlere, bir yandan bürokratlara, bir yandan da askeri personel üzerinde baskı uygulanmaya başlandı. Hatta yargıda baskı uygulandı. Genelkurmaya davet edilen yüksek dereceli hâkim, savcılarına brifingler verildi orada. Ve onlara mütedeyyin insanları yargılama ve uzun süreli hapis cezasıyla cezalandırma talimatı verildi. O talimatlarla 28 Şubat'ta bine yakın insan cezaevine kondu. Mazlumder 10 yıldır bunlarla uğraşıyor. Bu insanların yeniden adaletle yargılanması ve hürriyetlerine kavuşturulmasını istiyor. Mazlumder, o zaman bu kararları veren hâkimlerin de, dosyalarına baktığı, dava dosyalarının yeniden incelenmesi, adaletli bir şekilde bu dosyalarını yeniden gözden geçirilmesi, varsa adaletsizlik bunun ortaya çıkarılması ve mahkûm ettiği insanların salıverilmesini adaletin tecelli edilmesini bekliyor. Bugünkü hükümetten istiyoruz biz bunu.

28 Şubat’ta Kayseri’de neler yaşandı?

Tabii bu arada Kayseri'de de furyalar oldu. Ben o zaman İlim Hikmet Vakfı’nın başkanıydım. Aynı zamanda bir eğitim sendikasının da üyesiydim. Vakıfta gösterdiğimiz faaliyetlerden dolayı Müslüman Gençlik Örgütü'ne bağlısın sen diye yargılandım. 15 vakıf yöneticisini aldılar. 4 gün sorgulandık.

Tabii bu arada Kayseri'de de furyalar oldu. Ben o zaman İlim Hikmet Vakfı’nın başkanıydım. Aynı zamanda bir eğitim sendikasının da üyesiydim. Vakıfta gösterdiğimiz faaliyetlerden dolayı Müslüman Gençlik Örgütü'ne bağlısın sen diye yargılandım. 15 vakıf yöneticisini aldılar. 4 gün sorgulandık.

4 gün boyunca şiddet gördünüz mü?

Şiddet görmedik. Bana kötü muamele yapılmadı. Biz toplumun tanıdığı insanlardık. Bizim aleyhimize ne söylerse tutmayacaktı. Dolayısıyla şiddet görmedik. Hukuk neyse o uygulandı. Fakat 4 gün sonra çıkarıldığımız mahkemede hakkımızda delil bulunamadı. Ama bulunmayan delilleri eğer dışarıda kalırsa karartabilir şüphesi ile bizi tutukladılar. Delil yok ama delil arıyor. Dışarıda kalırsa bu delilleri karartabilir diye bir garip anlayışla ben 20 gün cezaevinde kaldım. Ankara 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi bizi yargılıyor idi. Tabii bu arada itiraz ettik avukatlarımız kanalıyla. 20 gün sonra dosyamıza bakıldı. Ve herhangi bir suç unsuru olmadığı böyle bir suçlama ile cezaevinde kalmamızın gereksizliğine karar verildi ve serbest bırakıldık. Açığa alınmıştım, öğretmendim o zaman. Tekrar 3 ay sonra görevime iade edildim. 3 ayda kesilen paramı da devlet tekrar bana iade etmiş oldu.

Öğrencilerinizin size bakışı değişti mi o dönemde?

Öğrencilerim benim hakkımda o zaman hatim indirmişler. İnanmamışlar benim herhangi bir yanlış iş yapan bir öğretmen olduğuma. Öğretmen arkadaşlar da inanmamış. Evime gelmişler. Eşimle görüşmüş idareci arkadaşlar. Ne ihtiyacı varsa Ahmet Hoca'mın biz bunu karşılamaya hazırız demişler. Öğrenciler demişler ki hocam için onun ruhuna hatim indirelim. Hatim indirip dua etmişler.  Böyle bir olayla karşılaştım ben. Çok da memnun kaldım tabii.

Tanklar yürüdüğünü gördüğünüzde siz ne hissettiniz?

O görüntüyü akşam biz haberlerde izledik. Zaten onun geleceği belliydi.  İmam Hatip Okulları’nda bir tedirginlik vardı. Vakıflarda bir tedirginlik vardı. Baskınlar yapılıyordu vakıflara. Biz bir gün yemek yiyoruz öğrencilerle vakıfta.  3 tane emniyetten arkadaş geldi, burada irticai faaliyette bulunuluyor dediler. Tutanak tuttular. Tutanağa baktım. Burada Kuranı Kerim öğretiliyor diye yazmış. Dedim ki ben senin bu tutanağını okumadan imzalamam. Buyur oku dedi. Okudum. Orada olmayan şeyler yazılı. Dedim ki elini vicdanına koy. Burada Kuranı Kerim öğretiliyor mu? Yok, hocam dedi. Peki, Kur'an-ı Kerim öğretilmekle ilgili bir belge var mı? Yok hocam. Peki, niye yazdın dedim. Hocam sileyim öyleyse dedi. İnanın tutanağı yeniden baştan sona yazdı. Ben de okudum, doğru diye imzaladım. Böyle komplolar vardı.

>>Dilek Bayram