Özdemir: 'Cinsel içerikli materyallere kolay ulaşım, çocuk istismarını arttırdı'

Türkiye'nin gündemden düşmeyen konusu haline gelen çocuk istismarları hakkında Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü Öğretim Üyesi ve ERÜ Çocuk İhmali ve İstismarını Engelleme Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÇİTEM) sorumlusu Doç. Dr. Çağlar Özdemir ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Özdemir: 'Cinsel içerikli materyallere kolay ulaşım, çocuk istismarını arttırdı'

Gerçekleştirdiğimiz söyleşide görüşlerini ve bilgilerini aldığımız ERÜ Öğretim Üyesi Özdemir, geçmişe kıyasla Türkiye’de çocuklara yönelik özellikle cinsel istismar vakalarında sayısal bir artış yaşandığını ifade ederek; “Bu artışta, çocuğun çevresinde, reklamlarda, medyada, özetle günlük yaşam döngüsünde çok sayıda cinsel uyaran bulunması yanında cinsel içerikli materyale kolay ulaşılır olması ve cinsellikle ilgili bilgi ve eğitim eksikliğinin etkili olduğunu görüyoruz” dedi.

ÖNCELİKLE ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARINI ÖNLEMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA MERKEZİ ÜNİVERSİTE BÜNYESİNDE YOK SANIRIM. BU MERKEZİN NE TÜR FAALİYETLERİ BULUNMAKTADIR?

Türkiye’de,  çocuk istismarı konusunda 24 saate yayılan, uluslararası standartlarda muayene ve raporlama hizmeti veren koruyucu sağlık hizmetleri yanında istismarı önlemeye yönelik eğitim çalışmaları sunan birkaç merkez var; bunlardan birisi de bizim Erciyes Üniversitesi Çocuk İhmali ve İstismarını Engelleme Uygulama ve Araştırma Merkezi, kısaca ÇİTEM. Farklı isimler altında çeşitli Üniversitelerde kurulan ve benzer hizmet modeli uygulayan çocuk koruma merkezleri de var elbette, Mersin Üniversitesi, Aydın Andan Menderes Üniversitesi Çocuk Koruma merkezleri gibi. Bir de kağıt üzerinde benzer yapılanmaya sahip olan ancak adli sistemin işleyişi ve fiili yapı ve görev tanımı itibarı ile rutin istismar muayenelerine fazla katkı sağlayamayan merkezler var. Şüphesiz ki istismar mağduru çocuklar üzerinde çalışmak zor ve alan çalışanlarını travmatize eden bir döngü. Dolayısı ile belirli hassasiyetleri taşımak ve gönüllü olmak önemli. ERÜ ÇİTEM 2009 yılından beri 24 saate yayılan bir hizmet akışı sağlıyor. Bu devamlılığı sağlamak kolay bir şey değil. Gönüllülük esası olmaksızın yapılacak bir iş de değil. Biz istismar mağduru çocuklar, bir de süreçten mağdur olmasın diye, çocukların haklarını koruma adına, çocuğun maruz kaldıkları eylemin boyutlarını ortaya koyup adli makamlara yol gösterme adına gece gündüz, haftasonu, tatil demeden muayene ve raporlama hizmeti sunuyoruz. Bunu önemsiyoruz. Bize Nevşehir’den, Sivas ve Yozgat’ın yakın ilçelerinden vaka geliyor. Neden? Vakayı istismar açısından değerlendirebilecek, nitelikli bir muayene, örnekleme, raporlama sağlayabilecek bir adli tıp uzmanı yok. Kayseri, bu anlamda bir parça şanslı diyebiliriz. Merkezimiz ağırlıklı olarak cinsel istismar olgularını inceliyor ancak başvuru sayısı daha az olmakla ihmale, fiziksel ve duygusal istismara maruz kalan çocuklarla da yakından ilgiliyiz. Tabi sıklıkla bu vakalar istismarı gizleyerek başka yakınmalarla hastaneye başvuruyorlar, ancak Erciyes Üniversitesinde bu tip vakaları farklı branşlarda faaliyet gösteren çok sayıda öğretim üyesinden oluşan deneyimli bir ekiple değerlendirme şansına sahibiz. Adli Tıp, Sosyal Pediatri, Çocuk Psikiyatrisi, Radyoloji, ihtiyaç duyulması halinde Göz Hastalıkları, Çocuk Cerrahisi ve Kadın Doğum uzmanı öğretim üyelerimizin anlamlı katkıları ile konuyu tüm boyutları ile değerlendirerek istismar vakalarını tespit edebiliyoruz. Bu anlamda Üniversite Hastanelerimiz de altyapı ve donanımları itibarı ile bize önemli bir destek sağlıyorlar. 

ÇOCUK İSTİSMARININ ARTMASINDA ETKEN NEDİR SİZİN KANAATİNİZE GÖRE. TÜRKİYE'DE SON DÖNEM ÇOCUK İHMALİ VE ÖZELLİKLE DE İSTİSMARI GÜNDEMDEN DÜŞMÜYOR. ÖNCEDEN BU KADAR OLMUYOR MUYDU YOKSA GÜNDEME Mİ GELMİYORDU?

İstismarın, özellikle de fiziksel istismarın sosyo-kültürel bir boyutu var. Yani şimdi bakın, 20 sene önceki eğitim döngüsünde tokat gibi, fiske gibi, kulak çekme-burma gibi kaba dayak olarak niteleyebileceğimiz travmalar daha kabul edilebilir bir şeydi, ama şimdi değil. Şu anda bir öğretmenin bu şekilde bir öğrenciyi dövmesi eğitimciler, ebeveynler ve toplum tarafından hoş görülmüyor ve kızgınlıkla karşılanıyor. Eğitim döngüsündeki dayak önceki yıllara göre daha hassas olduğumuz bir konu haline geldi mesela. Toplumsal gelişim döngümüzde eskiden istismar olarak algılamadığımız bir şeyi şimdi istismar olarak algılayabiliyoruz, toplumsal algılarımız ve hassasiyetlerimiz de değişiyor zamanla sonuçta. Şiddet konusunda toplumsal bir farkındalığımız da gelişiyor, bu iyi bir şey. Cinsel istismar biraz daha farklı, şüphesiz eskiden de vardı. Şimdilerde sayısal artış yanında bir parça boyut değiştirdiğini de düşünüyorum ben. Artması kadar doğal bir şey de yok, çünkü çevremize baktığımız zaman televizyon programları, dizi ve yarışmalar, reklamlar, bunların günlük yaşamda bulduğu yer, sosyal medya, özetle her yerde çocukları etkileyen çok sayıda cinsel uyaran var. Bu faktörler, bir de cinsellikle ilgili değişimlerin ortaya çıktığı, cinselliğe merak ve ilginin arttığı ergenlik dönemi ile birleşince, cinselliği araştırma ve deneyimleme çabası ve cinsel etkileşimler kaçınılmaz olabiliyor. Bu etkileşim bazen akran ilişkileri olarak karşımıza çıkabiliyor, bazen de daha büyük çocuklar ya da yetişkinlerin istismarcı olarak karşımıza çıkması ile sonuçlanabiliyor. Uluslararası genel bilgi istismar mağduru çocukların yüzde 70’inin 10 yaş ve altında olduğu yönündedir. Ülkemizdeki en kapsamlı bilimsel çalışma ise Merkezimize başvuran olgular üzerinden bir tez çalışması olarak 2014 yılında gerçekleştirildi. Bu çalışmaya göre Kayseri’de kız çocuklarında özellikle ergenlik dönemi ile birlikte cinsel istismara maruz kalmada da ciddi bir artış meydana geliyor. Rakamlarla ifade edecek olursak, Kayseri’de cinsel istismara maruz kalan kız çocukların yüzde 90’ı 12 yaş ve üstündedir. Cinsel istismar mağduru erkek çocukların ise yüzde 60’ı 10 yaş ve altındadır. Gelişen teknoloji, akıllı telefonlar, resim çekme ve paylaşma kolaylığı, mağdurların tekrar istismara maruz kalmasını da kolaylaştırıyor. Bir bakıyorsunuz masum bir duygusal ilişki ve bir cinsel etkileşim yaşanıyor, daha sonra bir 3. kişiden telefon geliyor, yaşadıkların, görüntülerin elimde, vb. dolaylı tehditler ile yeni bir istismara zemin hazırlanıyor. Bir de tabi şöyle bir şey daha var; biz gerek okul gerekse aile içi eğitim döngüsünde çocuklarımıza cinsellikle ilgili bir eğitim vermediğimiz için, ergenlik gelişim döngüsü kendi ilgi ve merakları çerçevesinde şekilleniyor. Dolayısıyla zaman zaman yanlış kişilerle karşılaşıyorlar, yanlış olayların bileşeni oluyorlar ve istismara uğruyorlar. Şüphesiz ki bu sonuç, ergenlik dönemi özellikleri itibarı ile de her aşaması kontrol edilebilir bir durum değil. Ancak bizim de çocuklarla ilgili denetimimiz az, çocukların da cinsellikle ilgili eğitim ve birikimleri sınırlı. Mesela cinsellik, Milli Eğitim müfredatımızda neredeyse hiç yok, aile içi eğitim döngümüzde de kısıtlı. ‘Özel bölgeleri ve özel bölgesine birisi dokunursa neler yapabileceği’ gelişim döngüsü ile orantılı bir bilgi akışı ile bir çocuğa rahatlıkla öğretilebilir. Şimdi tabi son zamanlarda insanlar bir parça daha aydınlandı. Sosyal medyada, internette çocukların özel bölgelerinin nasıl öğretileceğine dair eğitim programlar ve videolar var. Dolayısıyla bunları arttırmak ve toplumun her kesimine ulaştırmak lazım. Toplumun istismarla ilgili algılarını değiştirmeye katkı sağlayacak bir eğitim döngüsünü de uygulamaya sokmak lazım. Bazen öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, aile çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını biliyor ama bir şekilde müdahale etmiyor, istismarcı aile bireyi diye. Özellikle aile içi istismarlarda bu gizli kalma eğilimine daha sık rastlıyoruz. Olan bu noktada çocuklara oluyor. Çocuklar özellikle aile içi cinsel istismarlardan dolayı ağır ruhsal bozukluklar yaşıyor. Büyük bir güvensizlik hissi oluşuyor ve ömür boyu bunun izlerini taşıyor. Burada istismar mağduru çocukların desteklenmesine yönelik gerek aile ve gerekse toplumsal yaşam döngüsünde bir sistematiği tesis etmek gerekiyor. Bu noktada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na büyük görev düşüyor. İstismar mağduru çocuğun korunması ve psikososyal açıdan desteklenmesi yanında, ailenin yaşam koşulları ve çocuğa katkı sağlayacak ebeveynlerin de takibi ve desteklenmesi gerekiyor. 

BU NOKTADA ÇOCUK İSTİSMARININ ÖNÜNÜ ALMAK MÜMKÜN MÜ, MÜMKÜNSE BU NASIL BAŞARILABİLİR?

Suç biliyorsunuz insanlık tarihinden buyana var olan ve ayıplanan bir davranış biçimi. Cezai düzenlemelerle, hatta ülkemizde idam cezası ile bunun giderilebileceği düşünülüyor zaman zaman. Ancak bu kesin, tam bir çözüm değil, caydırmıyor maalesef. Dürtüsel bir boyutu da olan cinsel suçların oluşmasını önlemek biraz daha zor. Ben bu noktada ceza yaptırımlarında bir boşluk veya eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Nitekim, Ceza Kanunumuzda çocuğa yönelik her tür şiddet eylemi suç olarak nitelendiriliyor. Özellikle cinsel suçlarda cezalar da ağır. Bunun dışında Çocuk Koruma Kanunumuz var. Bu kanunda da özellikle çocuğun eğitimi, sağlık durumu, yaşam döngüsü ve sosyal yaşama adaptasyonu ile ilgili görev ve sorumluluklar tanımlanmış. Sorun hukuki bir metnin veya düzenlemenin bulunmayışı değil, bu görev ve sorumlulukların uygulamada ne kadar yer bulduğu. Maalesef bu noktada ülkemizde önemli sorunlar var. ABD’de pek çok eyalette idam cezası var, uygulanıyor da, ama suç engelleniyor mu, ya da büyük bir ölçüde azalıyor mu? Hayır. Bu aşamada, toplum ve ailelerin bu tür olaylara karşı farkındalığının sağlanması, çocukların özel bölgeleri, cinsellik ve bir riskle karşılaştıklarında neler yapabilecekleri konusunda bilgi sahibi olmaları önem taşıyor. Uygulamada basit bir bağırma ve yardım çağrısının bile istismarı önlemde oldukça etkili olduğunu görebiliyoruz; mesela bir istismarcı tarafından tenha bir yere götürülmeye çalışılan bir çocuk bağırıp yardım istediğinde istismarcı paniğe kapılarak kaçabiliyor. Bizim yaşam döngümüzde toplum, cinsellikle ilgili konuşmaları bir tabu ya da ayıp olarak değerlendirme eğiliminde, özellikle eğitim düzeyi düştükçe “çocuklar böyle şeyler konuşmazlar” gibi bir algı var. Ailelerin çocukları ile cinsellik konusunda iletişim yolunu açık tutmaları gerekiyor. Bazen bir çocuğun yaşadığı istismarı anlatma çabası, ailenin tepkisi ya da içeriği ayıp bulması ile kesilebiliyor. Çocuk destek arayışına bir karşılık bulamayınca, güvendiği aile bireyleri bile anlattıklarına ilgisiz kalınca istismarın ortaya çıkması da çok zorlaşıyor tabi. Toplumun tüm bireylerine bu hassasiyeti kazandırmak halihazırda mümkün değil belki, ama biz bu ayrıntıları bir eğitim döngüsüne adapte ettiğimizde, aile içi ilişkilerde dengeli bir iletişim sağladığımızda, zaman içerisinde istismardan daha uzak kuşaklar görebiliriz. 

SON OLARAK ÇOCUK İSTİSMARI KONUSUNDA TOPLUMDAN VE DEVLETTEN BEKLENTİLERİNİZ VAR MIDIR, VARSA BUNLAR NELERDİR?

Bu konudaki çözümün tüm bileşenleri ile devlet politikası olması lazım. Mesela bununla ilgili güzel bir uygulama başlatıldı. Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) kuruldu.